Skip to main content

TRAVMATİK BRAKİYAL PLEKSUS YARALANMASI-ERİŞKİNLERDE GÖRÜLEN KOL FELÇLERİ

Kol felçleri, çeşitli nedenlerle üst ekstremitenin tümünde veya bazı kısımlarında hareket ve his kayıplarına yol açan sinir hasarlarının genel ismidir..

Brakiyal Pleksus yaralanması ne demektir?

Brakiyal pleksus yaralanması, boyun omurgalarının arasından çıkarak birçok dallara ayrılan beş ana sinirin tamamı veya bir kısmının boyun bölgesinde hasar gördüğü bir durumu tarif eder. Bu yaralanmada, beş sinirden kaçının, hangi dallarının hasar gördüğüne bağlı olarak çeşitli hareket ve his kusurları oluşur.

Brakiyal Pleksusa ait hangi sinirlerin yaralandığı nasıl anlaşılır?

Boyun bölgesindeki bu sinir hasarları nadiren kesici ve delici cisimlerle, daha sıklıkla da motosiklet kazaları, yüksekten düşmeler, ağır sanayi makineleri gibi yüksek enerjili darbe üreten, künt travmalar sonrasında gelişir.  Bu problemlerin tedavisinde tecrübeli olan El Cerrahları yapılan fizik muayene sonrasında ana tabloyu ortaya çıkarabilir. Ancak, muayeneden edinilen bilgileri örtüştürmek ve/veya şüphe duyulan bazı durumların aydınlatılması için doğru zamanda yapılacak sinir ileti testleri ve MR nörografi adı verilen, boyun sinirlerinin yapısını görüntüleme konusundaki en iyi radyolojik inceleme kabul edilen tetkiklerden de yardım almak uygun olabilir.

Brakiyal Pleksus yaralanmalarının tek tedavisi ameliyat mıdır?

Kesici delici cisimlerle meydana gelen yaralanmalarda eğer bazı fonkiyonlar eksikse en uygun yaklaşım mümkün olan en kısa zamanda yapılacak bir ameliyat birçok avantaj sağlar. İlk 1-2 hafta içinde yapılacak bir ameliyatta henüz iyileşme dokuları gelişmeyeceği için sinirlerin kesik olanları uç uca onarılabilir.

Künt travmalar ile gelişen Brakiyal Pleksus yaralanmalarının azımsanmayacak miktardaki bir kısmı sadece gerilmeler nedeniyle geçici bir fonksiyon kaybı yaşayabilirler. Bu hastalarda çok erken ameliyat tercih edilmez. Dünya üzerine bu ameliyatları yapabilen cerrahların çoğunun ortak kanısı, hastaları en az üç ay sadece fizyoterapi yapılarak izlemek, yine bu dönemde, varsa tedavi gerektiren diğer problemlerin halledilmesini sağlamak şeklindedir.  Kolu yana ve yukarı kaldırmak, dirseği bükerek eli ağza götürmek, parmakları bükmek ve açmak gibi fonksiyonları belli ölçüde dahi olsa yerine getiren bireylerin fizyoterapisine daha ağırlık verilerek ameliyat kararından uzaklaşılabilir.

Brakiyal Pleksus ameliyatları felç başladıktan sonra ne kadar zaman geçerse geçsin yapılabilir mi?

Brakiyal Pleksus ameliyatları bahsettiğimiz beş sinirden kaçının, hangi seviyeden itibaren yaralandığı ile ilgili çok farklılık gösterir. Sinir cerrahisi gereken hastalara üçüncü aydan birinci yıl dolmasına kadar olan dönemde bu ameliyatlar yapılabilir. Daha ileri dönemde yapılacak sinir ameliyatları kaslarımız geri dönüşümsüz olarak eriyebileceği için sonuç vermez. Bu nedenle, sinir cerrahisinin gerekli olduğu durumlarda bu altın dönemi kaçırmamak gerekir. 

Ancak bu da, birinci yıl dolduktan sonra yapılabilecek bir şey kalmıyor anlamına gelmemeli. Birinci yıldan sonra da, varsa çalışan bazı kas ve tendonlar, çalışmayan ve daha gerekli olan bazı fonksiyonların geri kazanılması için kullanılabilir. Bazı hastalarda, üst kol kemiğinin(humerus) kesilerek döndürülmesi, hatta hareket etmesi mümkün olmayan kişilerde ise omuz ve/veya el bileği ekleminin uygun pozisyonda hareketsizleştirilmesi(artrodez)  hastanın daha konforlu bir günlük hayatı olmasını sağlayabilir.

Brakiyal Pleksus ameliyatları ne kadar sürer?

Sinir cerrahisi ameliyatları genellikle daha uzun ameliyatlardır. Tabii ki ameliyatın içeriğine göre, 3-10 saat arasında değişen ameliyatlardır. Tendon transferleri veya kemik yapıya yapılacak girişimler ise ortalama 1-3 saat civarında sürer. Tekrarlamak gerekirse; bu süreler ameliyatın içeriğine göre verilmiş ortalama süreler olup, hastadan hastaya değişmektedir.

Brakiyal Pleksus ameliyatlarından sonra hastanede ortalama yatış süresi nedir?

Hastalarımızın tendon ve kemik ameliyatları sonrasında ortalama 1-2 gün, sinir ameliyatlarından sonra ise 2-3 gün civarı yatış süresi olur.

Brakiyal Pleksus sinir ameliyatlarında sadece boyun bölgesi mi ameliyat ediliyor? İzler sadece boyun bölgesinde mi olacak?

Brakiyal Pleksus yaralanmalarında, hasarlı bölge boyunda olsa da ameliyatına göre vücudun farklı kısımlarından da çeşitli nakiller için faydalanılır. Hastaların çoğunda sinir grefti dediğimiz vücudan başka kısmından alınan sinirler nakledilir. Burada amaç, çalışmayan sinirin hasar görmemiş kısımları arasına adeta bir köprü oluşturmaktır. Sinir grefti çoğu kez bir veya iki baldırımızı(crus) arka kısmından alınır. Bu nedenle, bu bölgede de izler olacaktır. Benzer mantık ile, kaburgalarımız arasındaki sinirler transfer edildiğinde göğüs kafesinin yan tarafında, sırt veya bacaktan kas nakli durumlarında ise bu bölgeler de ameliyat edilir ve izler olacaktır.

Ancak bazı tür sinir transferleri sadece omuz-dirsek arası bölgede yapılan kesiler ile yapılabilir. Geç ameliyat edilen olgularda boyun bölgesinde bir işlem yapılmayacağı için kas-tendon transferi, kemik düzeltme işlemlerinin yapılacağı kol ve sırt bölümlerinde izler olacaktır.

Brakiyal Pleksus ameliyatları yapıldıktan hemen sonra sonuç alınabilir mi?

Özellikle sinir ameliyatları sonuçlarını oldukça uzun zaman sonra belli eder. Sinir tamiri yapılan seviyeden, çalıştıracağı kasa kadar olan mesafeyi her gün ortalama 0,5-1mm hızla kat ederek ulaşır. Bu da ulaşacağı kasa bağlı olarak 9 ay ile 1-1.5 yıl arasında değişmektedir.

Ameliyat sonrasında herhangi bir alçı, atel veya splint uygulanıyor mu?

Sinir ameliyatlarının sonrasında yaklaşık 4 hafta boyunca omuz-kol askısı ve boyunluk kullanmak gerekir. Tendon transferi ve kemik ameliyatlarında sonra da ilgili bölgeye 4-6 hafta splint uygulanır.

Ameliyat sonrasında fizyoterapi gerekli midir?

Evet, ameliyat sonrasında fizyoterapi hem eklemlerin pasif hareketlerini açık tutmak ve arttırmak için, hem de yeniden sinir uyarısı almaya başlayan kasları güçlendirmek için gereklidir. Sadece fizyoterapi dönemlerinde değil, hastanın kendi başına olduğu dönemlerde de motivasyonu güçlü bir şekilde, sabırla tavsiye edilecek hareketleri yapması uygun olacaktır.

Düşük Ayak nedir?

Ayak bileği hareketlerini sağlayan kaslarda herhangi bir sebeple fonksiyon kaybı gelişmesi sonucunda ayak bileğinde hareket zaafiyeti oluşması ve ayağın yukarı kaldırılamamasına düşük ayak adı verilir. Çoğunlukla sebep ayak bileğinin hareket ettiren kaslarda ya da o kaslara giden sinirlerdeoluşan yaralanmalardır.

Neden düşük ayak olur ?

Bacağın ön kısmında yer alan kaslar veya tendonlara gelen darbeler, diz veya ayak bileği seviyesinde sinirlerin etkilenmesi, bel fıtığında sinir basısı oluşması gibi durumlar düşük ayak gelişimine neden olabilir. Bel fıtıklarının ileri aşamalarında veya tedavi edilmeden aşırı basıya uğramış köklerde hasar meydana geldiğinde ortaya çıkabilir. Ayrıca, bel kırıkları sonrasında omurilikten çıkan sinirlerin hasar görmesi, düşük ayağın bir diğer nedeni olabilir. Kalça ve uyluk bölgesinden geçen siyatik sinirlerin yaralanması, düşük ayağın en önemli sebeplerindendir.

Kalça bölgesinde yapılan enjeksiyonlar, uyluk ve kalça bölgesine isabet eden ateşli silah yaralanmaları veya bu bölgede kesici aletlerle yapılan yaralanmalar, aynı şekilde düşük ayağa neden olabilir. Ayrıca, kalça, uyluk veya baldır seviyesinde görülen tümöral hadiseler, sinir yaralanmalarına veya basısına yol açabilir ve bu da düşük ayağa neden olabilir. Sinirlerin hasar görmesi veya baskı altında kalması, kasların yeterince hareket etmemesine ve buna bağlı olarak düşük ayağa neden olabilir. Bu tür durumlarda, sinirlerin iyileşmesi ve işlevlerinin geri kazanılması için genellikle kapsamlı bir tedavi süreci gereklidir. Tedavide amaç , sinirlerin hasarını en aza indirmek ve ayak bileğine motor fonksiyonları geri kazandırmaktır.

Düşük Ayak tedavisinde neler yapılır?

Tedavi sürecinde, ayak bileğinin ve ayağın pozisyonunun korunması ile hareketli bir ayak bileğinin sağlanması temel hedefler arasında yer alır. Sinir yaralanmalarında, eğer tamamen bir sinir hasarı söz konusuysa ve hiçbir kas hareketi mümkün değilse, ayak bileğinin hareketsizleştirilmesi (dondurulması) düşünülebilir. Ancak, sadece ayak bileğini yukarıya kaldıran kasların fonksiyon bozukluğu söz konusu olduğunda, ayak bileğinin içeri büken kasların, ayak bileğini yukarı kaldıran kasların yerine transfer edilmesi, hareketli bir ayak bileği sağlamak için etkili bir cerrahi yaklaşım olabilir.

Düşük ayak gibi durumlarda, eğer tedaviye geç kalınmışsa, ayak bileği katılaşabilir ve aşağıya doğru sürekli bükülmüş durumda kalabilir. Bu durum, kasların sürekli olarak kasılması ve eklem hareketliliğinin azalması ile karakterizedir. Bu nedenle, hastaların herhangi bir yaralanma veya hasar sonrası ayak bileklerinin nötral pozisyonda kalması kritik öneme sahiptir. Bu amaca ulaşmak için fizik tedavi ve atelleme işlemlerinin düzenli ve eksiksiz bir şekilde yapılması gereklidir.

Düşük Ayak Fizik Tedavide neler yapılır?

Fizik tedavi süreci, ayak bileğinin hareket aralığını korumak ve kasları güçlendirmek amacıyla çeşitli egzersizler ve teknikler içerir. Atelleme, ayak bileğinin belirli bir pozisyonda tutulmasını sağlar ve böylece ilerde oluşabilecek deformiteleri engeller. İhmal edilmiş durumlarda, ayak bileğinin normal pozisyona geri getirilmesi için kas ve eklem gevşetme teknikleri uygulanabilir. Bu tür gevşetme işlemleri, eklem hareketliliğini geri kazandırmak ve kasların eski fonksiyonlarını yeniden kazanmalarına yardımcı olmak için yapılır.

Tedavi sürecinde, ayak bileğinin düzgün pozisyona getirilmesi ve fonksiyonel hareketlerin sağlanması için, kas transferi ve sinir onarımı gibi cerrahi müdahaleler gerekebilir. Güç kaybı yaşayan hastalarda, tedavi sonrası ayağın normale yakın bir şekilde yürüme işlevlerine ulaşması mümkün olabilir. Bu, genellikle kapsamlı bir rehabilitasyon süreci ve uygun cerrahi yaklaşımlar gerektirir. Tedavi sürecinde, bireysel ihtiyaçlara göre özelleştirilmiş planlar uygulanarak, hastaların günlük yaşam aktivitelerini daha iyi bir şekilde gerçekleştirmeleri sağlanır.

Düşük ayakta hangi ortezi kullanmalıyım?

Düşük ayak (drop foot) tedavisinde kullanılan ortezler, hastaların yürüyüş fonksiyonlarını iyileştirmek ve ayak bileğini stabil hale getirmek amacıyla tasarlanmıştır. Düşük ayak, genellikle ayak bileğini yukarı kaldırma yeteneğinin kaybolduğu bir durumdur ve bu da yürürken ayak parmaklarının yere çarpmasına neden olabilir.

Düşük ayakta en sık kullanılan ortez AFO (Akle Foot Orthosis)dur. AFO, ayak bileği ve ayağı kapsayan bir ortezdir. Genellikle plastik, alüminyum veya kompozit malzemelerden yapılır. Amaçı, ayak bileğini stabilize etmek ve ayak parmaklarının yukarı kalkmasını sağlamak için destek vermekti

SİNİR YARALANMALARI

Sinirler beyinden gelen iletilerin vücudun çeşitli bölgelerine uyarı taşımasını sağlayan ve vücudun çeşitli bölgelerinden gelen uyarıları beyne taşıyan ileti sistemleridir. Sinir milyonlarca lif içerir ve bu lifler sinir içinde guruplar halinde koruyucu kılıf ile sarılan kablolar halinde seyreder. Kablolar halinde iletiyi taşıyan bu sistem etrafı da koruyucu bir yalıtım maddesi ile sarılıdır.

Sinirler beyinden kaslara ileti taşıyan ve hareketlerin kontrolünü sağlayan motor sinirler ve vücudun çeşitli bölgelerinden ağrı, basınç, sıcaklık, gibi duyuları taşıyan duysal sinirler olarak iki çeşittir.

Sinirler gerilme, basınç ve kesilme yoluyla hasarlanabilir. Gerilme ve basınç yaralanmalarında sinir etrafındaki koruyucu tabakanın yapısı bozulmaz ama liflerde olan hasarlanma nedeni ile ileti sistemi bozularak sinir çalışamaz hale gelir. Kesilme durumunda ise hem sinir lifleri hem etrafındaki koruyucu tabaka hasarlanır. Hasarlanma sonrası kaslara beyinden gelen iletiler iletilemez ve fonksiyonlar yapılamaz veya vücudun çeşitli yerlerinden alınan duysal itliler beyne iletilemez.

Sinir lifleri hasarlandığı zaman etrafındaki koruyucu tabaka yapısı devamlılığını korur. Yaralanan sinir uçlarının bir üst ileti istasyonuna kadar olan kısmı ölür ve kendini eritir. Koruyucu tabakanın içi boş tüpler halinde kalmasını sağlar. Bir süre sonra iyileşme süreci başlar. Eğer koruyucu kılıfta hasarlanma yoksa veya kılıf tamiri yapılmış ise liflerin büyümesi boş tüpler içinden devem ederek motor veya duysal sinirlerin ileti uç noktalarına(reseptör) kadar iyileşme sağlanır. Sinir vücudun en yavaş iyileşen dokusudur. Eğer koruyucu kılıf yapısı tamir edilmemiş ise iyileşme sürecine giren ve büyümeye devam eden sinir uçları yollarını bulamaz ve sinir ucunda nöroma adını alan kitleler oluşturur. Bu kitleler üzerine bası oluşturulduğunda ağrılı elektirik iletileri oluşur.

Tedavi de sinir tam kesisi oluşmuş ise sinirin iki ucu tespit edilerek mümkün olduğunca ince dikişler ile etraf koruyucu tabaka tamir edilir. (Şekil 1) Tedavide amaç etraf kılıf dokunun devamlılığının sağlanması ve iyileşme sürecine giren sinir liflerinin son ileti noktalarına kadar yollarını bulmalarını sağlamaktır. Fazla skar dokusu oluşturup sinir iyileşme bölgesinde bası oluşturulmaması için sinir kılıflarının mikrocerrahi yöntem ile mümkün olduğunca ince dikişlerle özenli olarak tamir edilmesi gereklidir. Özellikle el ve parmak seviyelerinde sinirler çok incelir genelde damar yapıları ile yan yana seyreder. Sinir yaralanması saptandığında damarsal yapılarında yaralanması çok sık görülür. Çok ince dikişler kullanıldığı için tamir yapılan kısmın korunması amacı ile 3 haftalık alçı tedavisi uygulanır.

Sinir kılıfları sinir üzerindeki damarsal yapıların yardımı ile orijinal yerine dikilmeye çalışılır ama cerrahi olarak ne kadar orijinal yerine dikilmeye çalışılsa bile içi boş tüpler her zaman eski yerini bulamaz. Milyonlarca fibrilin orijinal yerini bulması mümkün olmaz.

Eğer yara çok kirli ve açık bırakılacak ise sinir dikilmesi ilk operasyon sırasında yapılmayabilir. Eğer sinir defekti(eksikliği) varsa genellikle bacaktan alınan sinir grefti (parçası) araya yerleştirilerek sinirin devamlılığı sağlanır.

Sinir tamiri yapımından sonra sinir liflerinin büyümeye başlaması 3-4 hafta sonra başlar. Hastanın yaşı, yaralanma tipi sigara kullanımı vb. faktörlere bağlı olmakla birlikte genellikle sinir tüpleri içinden fibriller günde ortalama 1 mm ilerler. Bu nedenle duysal iyileşmenin sağlanması yaralanmanın hedefe olan uzaklığına bağlı 1-2 ay ile 6-8 ay gibi süreler alabilir. Bu dönemde hasta parmak uçlarını sıcağa dokunurken, iş yaparken parmak ucunu yaralamamaya dikkat etmelidir. Sinir iyileşmesi beklenirken sinirin uyardığı kasların aktivitesinin kaybolmaması gerekir.

KUBİTAL TÜNEL SENDROMU

Kubital tünel sendromu, elin üç ana sinirinden biri olan ulnar sinirin bir sıkışma veya basınca maruz kalması sonucunda ağrı, şişlik, uyuşukluk ve güç kaybı gibi problemlere yol açmasıdır. Sinir, dirseğimizdeki iki kemik çıkıntısının arasından geçerek el bileğimizi büktüren (fleksor karpi ulnaris)kasının iki başlangıç noktası arasından seyreder. Bu bölgede sinir çok yüzeyelleştiği için basıya ve travmaya açıktır.

Dirseğimizi büktüğümüzde ulnar sinir gerilir ve medial epikondil dediğimiz kemik çıkıntısına doğru itilerek sıkışır. Bu pozisyonda uzun süre geçirildiğinde, örneğin eli başının altında(dirseği kıvrık)uyuyanlarda, çalışırken dirseğini sürekli dayamak zorunda olanlarda kubital tünel sendromu oluşması daha kolaydır. Sinirin etrafını saran bağ dokusu kılıfı sürekli meydana gelen travmaya reaksiyon göstererek kalınlaşır. Kalınlaşan bağ dokusu arasındaki sinir liflerinin ileti kalitesi bozuldukça sendromun belirtileri ortaya çıkar.

Kubital tünel sendromunun belirtilerini ağrı, güçsüzlük, özellikle 4. ve 5.parmaklarda uyuşukluk, sinire dirsek seviyesinde meydana gelen küçük çarpmalar sonrasında dahi elde elektrik çarpması hissi oluşturur(şekil 2.). İleri dönemlerde parmakları birbirine yaklaştırmada güçlük çekildiği, eli düz tutmaya çalışırken 4. ve 5. parmakların geri doğru kıvrıldığı görülür.

Tanı, fizik muayenede yukarıdaki bulguların saptanması ve nöroloji uzmanlarınca yapılan EMG (Elektromyografi)ve sinir ileti testi ile konur.

Erken olgularda öncelikle hastaya sinirin gerildiği ve bu belirtileri ortaya çıkardığı pozisyonlar tarif edilerek sinirin en az travmatize olması sağlanmaya çalışılır. Bazı durumlarda, dirseği daha düz tutan splintler semptomları hafifletmeye yardımcı olur. Uzun süreli ve ileri hastalarda ameliyat gereklidir. Ameliyatta genellikle sadece kol uyuşturulur (aksiller blok anestezisi). Ulnar sinir, dirsekteki iki çıkıntılı kemik arasından çıkarılarak dirseğin ön tarafına taşınır(şekil 3.). Uyuşukluk ve elektriklenme hislerinin geçmesi birkaç hafta-ay alabilir. Bazı hastalarda ameliyat sonrasında fizyoterapiye de ihtiyaç duyulur.

KARPAL TÜNEL SENDROMU

Median sinir, el bileğinin iç kısmında karpal tünel adlı boşlukta 9 tendon ile birlikte seyreder. Sinirin bu bölgede sıkışması veya basıya uğraması ile meydana gelen rahatsızlıklara karpal tünel sendromu adı verilir.

Çoğunlukla kesin sebebi bulunamaz. Karpal tünelin herhangi bir sebep ile daralması sinir üzerinde bir basınca ve bu da semptomların(belirtilerin) ortaya çıkmasına neden olur. Tünelin çatısını oluşturan transvers karpal ligamanın kalınlaşması, tünel içindeki tendon kılıflarının şişmesi, tünel içinde daralmaya neden olan kitleler, hamilelik ve bazı hormonal değişiklikler bu sendroma en sık yol açan sebeplerdir.

Karpal tünel sendromu, çoğunlukla ağrı, el işleri yaparken çabuk yorulma, başparmak, işaret parmağı, orta parmak ve yüzük parmağında uyuşma ve hissizliğe yol açar. Başparmağın tabanındaki kas tepeciğinde erime görülebilir. Belirtilerin özellikle akşamları olması veya artması tipiktir. İleri olgularda tüm güne yayılmaya başlar.

Tanı çoğunlukla nöroloji uzmanlarınca yapılan EMG (Elektromyografi) testi ile konur. Şüphelenilen durumlarda eski kemik kırıklarını veya muhtemel kitleleri ortaya çıkarmak için ilave radyolojik tetkikler gerekebilir.

Bazı olgularda, el bileği splintleri semptomları hafifletebilir veya ortadan kaldırabilir. Steroid enjeksiyonları da sinir etrafındaki şişlikleri azaltarak semptomların gerilemesine yardımcı olabilir.

Birkaç ay süresince geçmeyen, konservatif önlemlere rağmen devam eden karpal tünel sendromlarında ameliyat gerekir. Avuç içi –  el bileği arasında yapılan bir kesi ile karpal tünele ulaşılır ve tünelin çatısını oluşturan transvers karpal ligaman serbestleştirilir. İlerlemiş olgularda median sinirin kalınlaşmış sinir kılıfına da mikroskop altında nöroliz (sinir serbestleştirilmesi) yapmak gerekir. Böylelikle sinir etrafındaki basınç ortadan kaldırılmış olur. Seçilmiş olgularda endoskopik karpal tünel cerrahisi(kapalı yöntem) de uygulanabilir. Ancak bazı çok ağır ve geç kalmış olgularda ameliyattan sonra semptomların tamamı ortadan kalkmayabilir.