Skip to main content

DİRSEK ÇIKIKLARI

Dirsek eklemi kol ve ön kol arasında yer alan hareketli bir yapıdır. Ön kol ve kol kemikleri, eklem kapsülü, tendonlar, iç ve dış yan bağlar dirsek ekleminin stabil ve uygun dizilimin olmasına katkı sağlayan yapılardır. Travmalar bu dizilimin bozulmasına neden olabilir. Sıklıkla avuç içinin yer ile temas edecek biçimde meydana gelen düşmeler sonrası meydana gelir. Travmanın şiddetine göre bu sıkı ve kompleks yapının stabilitesi bozulur ve normal dizilimini kaybedebilir.

Dirsek çıkıklarını iki gruba ayırabiliriz. Bunları basit ve kompleks olarak adlandırabiliriz. Basit dirsek çıkıklarında kırık meydana gelmez. Kompleks olanlarda ise kırık ile çıkık birlikte yer alır.

Hastalar travma sonrası en sık ağrı şişlik şekil bozukluğu ve hareket kısıtlılığı ile başvururlar. Bu klinik durumlara ilave olarak damar, sinir hasarları da eşlik edebilir.  Dolaşım problemi sonrası meydana gelen kompartman sendromu ve hastada daha önce olmayan bir sinir hasarı önem arz eder. Bütün bu durumlardan ötürü dirsek çıkığı hızlı değerlendirme ve hızlı müdahale gerektiren bir durumdur.

Yapılan ilk değerlendirmeler sonrasında direkt grafi ile değerlendirme yapılır. Kırık eşlik etmesi durumunda Bilgisayarlı Tomografi, bağ yaralanması değerlendirilmesi için Manyetik Rezonans Görüntüleme tetkikleri istenebilir.

Tedavi kararında hastanın öyküsü, yaşı, eşlik eden hastalıkların varlığı önemlidir. Kırık olmayan bir dirsek çıkığında acil şartlarda, anestezi altında yapılan redüksiyon işlemi yapılabilir. Ancak eşlik eden kırık ve ciddi bağ yaralanması durumunda cerrahi müdahale planlanır.

Kapalı redüksiyon sonrası tespit süresi 1-3 hafta arası sürebilir. Cerrahi sonrası tespit ise yapılan işleme göre 1-4 hafta arası sürebilir. Dirsek çıkıkları sonrası tedavide en önemli konulardan birisi de rehabilitasyon sürecidir. Dirsekte meydana gelme ihtimali olan hareket kısıtlılığını en aza indirmek için deneyimli bir fizik tedavi merkezine başvurulması gerekir.Dirsek çıkıkları hızlıl değerlendirme ve müdahale gerektiren bir durumdur. Tedavinin deneyimli cerrah ve fizik tedavi uzmanlarının olduğu sağlık ekibi ile tam teşekküllü bir merkezde gerçekleştirilmesi uygundur.

DİRSEK ARTROSKOPİSİ

KAPALI KAMERALI SİSTEM İLE YAPILAN OPERASYONLAR VE  DİRSEK EKLEM İÇİ SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ

Dirsek eklemi karmaşık yapıda olup dirsek açılma ve bükülme fonksiyonlarının  yapılmasında ve ön kolun rotasyon hareketlerini sağlayan eklemlerden birini de içeren kolun fonksiyonların önemli bir yeri olan eklemdir. Dirsek eklem etrafında önemli damar ve sinir yapıları geçmektedir. Özelikle bu eklem travmaları sonrası hareket kısıtlılığını engellemek için iyi fizik tedavi almak gereklidir. Tramvayla veya travma olmadan dirsek eklem kıkırdak hasarlanmaları ve kireçlenme oluşabilmektedir. Dirsekte takılma hissi veya harekette kısıtlılıklar romatizmal hastalıklar,kireçlenme ve eklem faresi varlığında görülebilmektedir. Son yıllarda teknolojik gelişmelerle birlikte kameralı sistemler eklem cerrahisinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Dirsek bölgesi eklemin kameralı sistem ile kapalı yöntem operasyonları son yıllarda yapılabilir hale gelmiştir. Dirsek bölgesinde yaygın damar,sinir ağı eklem bölgesine girişlerde ve kameranın yerleştirilmesinde sorun oluşturduğu için dirsek eklem kapalı operasyonları yaygın olarak yapılmamakta idi.  Son yıllarda bu ekleme ait kameralı sistemle kapalı operasyonlardaki artan tecrübe ile bu eklemin de cerrahisinin kameralı sistemle yapılabilirliği artmıştır ve yaygınlaşmıştır. Bu yolla ekleme ulaşmak için kesilerek geçmek zorunda olunan yumuşak doku yapıları hasarlanmamakta ve daha sonra oluşacak hareket kısıtlılıklarının nedenleri ortadan kaldırılmaktadır. Kameralı sistem ile eklem faresi çıkartılması,oluşmuş kireçlenmelerinin temizlenmesi ve oluşmuş yumuşak doku hasarlanmalarının temizlenmesi, eklem kapsülünde gevşetme, romatizmal hastalıklarda sık karşılaştığımız sinovit durumunda sinoviektomi işlemleri yapılabilmektedir. Aynı zamanda Mikrokırık yöntemi dediğimiz kıkırdak kaybı olan alandaki kemikte küçük delikler açılarak kanlanmanın sağlanması yapılabilmektedir. Genellikle açık yara olmadığı için erken hareket verilmekte ve buna bağlı eklem hareket kısıtlılığı oluşması engellemektedir. Sadece küçük delikler açıldığı için genellikle pansuman süresi kısa olmakta ve dikişlerin alınmasına gerek olmadan süreç tamamlanmaktadır.

Sonuç olarak eklemin diğer eklemlere de olduğu gibi kapalı ameliyatları teknik olarak biraz daha zor olmakla birlikte hastanın iyileşme dönemini hızlandırmakta ve hasta konforunu artırmaktadır.

KUBİTAL TÜNEL SENDROMU

Kubital tünel sendromu, elin üç ana sinirinden biri olan ulnar sinirin bir sıkışma veya basınca maruz kalması sonucunda ağrı, şişlik, uyuşukluk ve güç kaybı gibi problemlere yol açmasıdır. Sinir, dirseğimizdeki iki kemik çıkıntısının arasından geçerek el bileğimizi büktüren (fleksor karpi ulnaris)kasının iki başlangıç noktası arasından seyreder. Bu bölgede sinir çok yüzeyelleştiği için basıya ve travmaya açıktır.

Dirseğimizi büktüğümüzde ulnar sinir gerilir ve medial epikondil dediğimiz kemik çıkıntısına doğru itilerek sıkışır. Bu pozisyonda uzun süre geçirildiğinde, örneğin eli başının altında(dirseği kıvrık)uyuyanlarda, çalışırken dirseğini sürekli dayamak zorunda olanlarda kubital tünel sendromu oluşması daha kolaydır. Sinirin etrafını saran bağ dokusu kılıfı sürekli meydana gelen travmaya reaksiyon göstererek kalınlaşır. Kalınlaşan bağ dokusu arasındaki sinir liflerinin ileti kalitesi bozuldukça sendromun belirtileri ortaya çıkar.

Kubital tünel sendromunun belirtilerini ağrı, güçsüzlük, özellikle 4. ve 5.parmaklarda uyuşukluk, sinire dirsek seviyesinde meydana gelen küçük çarpmalar sonrasında dahi elde elektrik çarpması hissi oluşturur(şekil 2.). İleri dönemlerde parmakları birbirine yaklaştırmada güçlük çekildiği, eli düz tutmaya çalışırken 4. ve 5. parmakların geri doğru kıvrıldığı görülür.

Tanı, fizik muayenede yukarıdaki bulguların saptanması ve nöroloji uzmanlarınca yapılan EMG (Elektromyografi)ve sinir ileti testi ile konur.

Erken olgularda öncelikle hastaya sinirin gerildiği ve bu belirtileri ortaya çıkardığı pozisyonlar tarif edilerek sinirin en az travmatize olması sağlanmaya çalışılır. Bazı durumlarda, dirseği daha düz tutan splintler semptomları hafifletmeye yardımcı olur. Uzun süreli ve ileri hastalarda ameliyat gereklidir. Ameliyatta genellikle sadece kol uyuşturulur (aksiller blok anestezisi). Ulnar sinir, dirsekteki iki çıkıntılı kemik arasından çıkarılarak dirseğin ön tarafına taşınır(şekil 3.). Uyuşukluk ve elektriklenme hislerinin geçmesi birkaç hafta-ay alabilir. Bazı hastalarda ameliyat sonrasında fizyoterapiye de ihtiyaç duyulur.

TENİSÇİ DİRSEĞİ (LATERAL EPİKONDİLİT)

Tenisçi dirseği olarak da bilinen lateral epikondilit, dirseğin dış tarafa bakan çıkıntılı bölgesinde(lateral epikondil) ağrı ile karakterize bir problemdir. El bileğimizi stabilize etmek ve yukarı doğru (avuç içinin aksi yönüne) kaldırmak ile görevli kaslarımız olan ekstensor kasların dirseğe yapıştığı bu çıkıntılı bölgede dejenere olması ortaya çıkan rahatsızlığın temelini oluşturur.

Ekstensor kasların gerili durumda iken zorlayan, yineleyici geniş kavrama hareketleri sonrasında(örn. Kasaplarda, boyacılarda…) veya bu bölgeye direkt meydana gelen travmalar sonrasında olulşabilir.

Dirseğin lateral epikondil olarak adlandırılan dış çıkıntılı bölgesinde dokunmakla hassasiyet ve ağrı en önde gelen şikayettir. (Şekil1) Özellikle kaba cisimleri kavrama sırasında elbileğini büktüren hareketlerde ağrı artar. Hasta çaydanlık kaldırma hareketi gibi hareketlerde dirsek bölgesinde ağrı tariflenir.

Öncelikle ağrıyı davet eden hareketlerden kaçınmak gerekir. Bu dönemde hastanın kullanmasında sakınca yok ise nonsteroid antiinflamatuar ilaçlar ağrının giderilmesi için tercih edilir. Tenisçi dirseği için özel olarak dizayn edilmiş bantlar, önkolda problemli kas üzerine giydirilebilir.(şekil2) Fizyoterapide ise, germe egzersizleri ile ısıtma ve ultrason hastalara fayda sağlamaktadır. Ağrılı bölgeye yapılan steroid enjeksiyonları tedavide önemli bir yer tutmaktadır. Tüm bu konservatif tedavi yöntemlerine rağmen yaklaşık 4-6 ay yarar görmeyen hastalarda cerrahi tedavi gündeme gelir. Cerrahi yaklaşımda, dejenere olmuş kas ve tendon kısımları temizlenir. Ancak cerrahiden sonra da fizyoterapi mutlaka tedaviye eklenmelidir.