Skip to main content

Yazar: Sude Yılmaz

TEKRARLAYAN OMUZ ÇIKIKLARI

TEKRARLAYAN OMUZ ÇIKIKLARINDA KAPALI YÖNTEM

Omuz çıkığı özellikle kol üzerine düşme, aşırı dışarı çevirme hareketi sonrası bazı kişilerde görülmektedir. Bu  genellikle genç hastalarda oluşur ve çok ağrılı pozisyon acil polikliniklerde omuzun yerine oturtulmasıyla çözülür. Ama oluşan  kılıf yırtıklarının  iyileşmesi için en az 3-4 hafta hareketsiz bırakmak gereklidir. Çoğu zaman kendilerini iyi hisseden hastalar bu iyileşme dönemini erken bitirerek yaşamlarına devam eder ama çoğu zaman yeterli iyileşme olmadığı için ilerleyen  zamanlarda tekrarlayan omuz çıkıkları meydana gelebilir. Her tekrarlayan omuz çıkığında yırtık ilerler ve omuz başının oturduğu yuvaya takıldığı bölgede çökme ve buna bağlı omuz başında şekil bozukluğu oluşur. Tekrarlayan omuz çıkıklarının yıllar içinde artan ve daha kolay çıkan hale gelmesinde bu yırtığın ilerlemesinin etkisi vardır.

Son yıllarda teknolojik gelişmelerle birlikte ince çubuk şeklinde kamera sistemleri  geliştirilmiş ve bu sayede eklem içindeki yapıların daha rahat görülebilir hale gelmesi sağlanmıştır. Eklem üzerinden açılan 3-4 adet küçük delikten sokulan kamera ve yardımcı aletler ile yırtıklar tamir edilebilmektedir. Tedavi hastaya daha az zarar vererek etraf dokulara hiç yara açılmadan yapılabilmektedir. Omuz yuvasına yerleştirilen küçük vidalar üzerinde olan iplerle omuz kılıfında olan yırtıklar omuz yuvasına  tespit edilmektedir. Hasta çok daha az ağrı hissetmekte ; açık cerrahiye göre daha rahat eklem hareketleri açılmakta ve daha çabuk günlük hayatına geri dönmesi sağlanmaktadır. Omuzda belirgin bir yara izi görülmemekte bu da görünümün bozulmamasını sağlamaktadır. Ameliyattan sonra 3 haftalık hareketsiz kalma süreci sonrası hasta kısa süreli fizik tedavi almakta ve daha sonrasında 6 ay süre ile aşırı gergin omuz hareketlerinden kaçılması istenmektedir. Kapalı kamera yöntemiyle yırtık tamiri  hastaya en az zarar vererek en etkili şekilde yapılan tedavi yöntemidir.

Eğer uzun dönem tekrarlayan omuz çıkıklarına izin verilirse omuz başında şekil bozuklukları oluşur. Bu durumun oluşması tedaviyi açık yönteme çevirmeyi gerektiri. Bu yüzden yırtıkların kapalı cerrahi ile çözülemez hale getirilmesi sonuçları kötüleşmesine yol açmaktadır. Mümkün olduğu kadar  erken cerrahi müdahale gereklidir.

OMUZ KAS YIRTIKLARI

Omuz eklemi çok geniş hareket açıklığına sahip ve özellikle başüstü hareketleri yapmamıza izin veren bir yapıya sahiptir. Omuz ekleminde yuvarlak bir baş karşısında düz bir yuva etrafında dönerek bu hareketlerin yapılması mümkün olmaktadır. Bu yuvarlak başın üzerinde aşırı hareketleri engelleyen bir kemik çıkıntısı (akromion) mevcuttur. Bu iki kemik arasında özellikle omuzun içe ve dışa çevrilmesini sağlayan kas yapılarımız ( rototor kaslar ) bulunur. Bu iki kemik arasında özellikle yukardaki kemik uç kısımının aşağıya kemik çıkıntısı oluştuğu durumlarda kas üzerine bası oluşup bu kasların tendinöz kısımlarında hasarlanma ve yırtık oluşması mümkün olmaktadır. Bu durumda omuz hareketlerinde kısıtlanma ve özellikle baş üstü aktivitelerde ağrı artışı daha ileriki durumlarda donuk omuz oluşumu görülmektedir. Hastaların ağrısının devamı halinde radyolojik incelemelerin yapılması ve sonrasında MRI tetkiki yapılması  ve gereğinde kasların kemiğe bağlanma yerine kapalı ameliyatla tekrar bağlanması ve üzerinde bası yapan kemik çıkıntının temizlenmesi yöntemi ile tedavi sağlanabilmektedir. Kas yırtığının uzun süre tedavisiz bırakılması daha ilerde oluşabilecek kas erimeleri ve deformasyonları oluşumunu sağlar geç dönemde yırtık bağların tamir edilmesi bile işe yaramayabilir. Bu yüzden omuz bölgesi kas yırtıkları saptandığı zaman tedavi edilmesi ve yırtığın tamiri gereklidir. Bu müdahalelerin kapalı ( artroskopik) olarak yapılması bu cerrahi müdahale sırasında hasarlanma yapılmadan yırtığa ulaşılmasını sağlamakta ve ek hasar verilmeden tamirin yapılmasını sağlamaktadır. Ameliyat sonrası ağrı,  eklem hareket kısıtlılığı kapalı yöntemle açık yönteme göre daha az olmakta iyileşme süreci ve fizik tedavi süreci daha rahat geçirilmektedir.

PERİFERİK SİNİR FELÇLERİ

El ve üst ekstremitede hareket ve dokunulduğunda hissetme fonksiyonlarını sinirler yerine getirir. Sinir sisteminin, kafatası boşluğu ve omurilik içindeki kısmına merkezi(santral) sinir sistemi, bu bölgelerden sonra tüm vücuda dallanarak yayıldıkları kısımlarına ise çevresel(periferik) sinir sistemi adı verilir. Periferik sinir fonksiyonlarının herhangi bir sebeple devre dışı kalarak, bu sinir veya sinir grubunun elektrik verdiği kasların fonksiyon görmeme durumuna felç denir.

Üst ekstremitenin beş ana periferik siniri vardır. Bunlardan aksillar sinir deltoid kasına elektrik vererek kolun yana açılmasını sağlar. Radial sinir, dirseğin, el bileğinin ve tüm parmakların düzleşmesini(ekstansiyon) sağlar. Muskulokutan sinir, biseps kasımıza liflerini vererek dirseğimizi büktürür. Median ve ulnar sinirler, ise hem elimizin dokunma duyusunu, hem de el bileği ve parmakların bükme hareketlerini yaptırır. Bu periferik sinirlerden hangisi veya hangileri işlev görmezse hastalar yukarıdaki fonksiyonları yapamazlar.

Sinir felçlerinin en sık sebebi travma ile meydana gelen kesilerdir. Bunun dışında sinirlerin sıkışmaları, kesiye neden olmayan künt travmalar, nadiren de olsa tümörler, sistemik veya izole sinirleri tutan çeşitli nörolojik hastalıklar etken olarak karşımıza çıkabilir.

Sinirin kendi kendine iyileşmeyeceğine kanaat getirildiğinde(bu birkaç aylık bir dönemi kapsayabilir) bu, EMG denilen kas ve sinir fonksiyonlarını ölçen bir test ile kesinleştirilir. Daha sonra sinir kesisinin seviyesi, hastanın yaşı, mesleği, sinir yaralanmasının ne kadar zaman önce meydana geldiğine bağlı olarak tedavi planlanır. Sinir kesisi sonucu meydana gelen felçlerin erken dönemde tedavisi sinirin mikroskop altında onarılmasıdır. Üzerinden çok uzun zaman geçmiş olanlarda tedavi, ilgili kaslarda geri dönüşümsüz erimeler olacağından tendon transferleri ile yapılır(Tendon transferleri ile ilgili detaylı bilgi bu konu başlığında verilmiştir). Fizyoterapi el cerrahisinin çoğu rahatsızlığında olduğu gibi ameliyat öncesi ve sonrasının olmazsa olmaz bir tamamlayıcısıdır.

ERİŞKİNLERDE GÖRÜLEN KOL FELÇLERİ

( TRAVMATİK BRAKİYAL PLEKSUS YARALANMALARI )

Boyun omurlarının arasından çıkan beş sinir kökünün dalları bir ağ yapısı oluşturarak bütün üst ekstremitenin hareketlerini ve dokunulduğunda hissetmesini kontrol eder (Şekil 1).  Sinirler, hareketlerimizi sağlayan kaslarımıza elektriksel uyarıyı verirler. Sinirlerin işlev dışı kaldıkları durumlarda elektrik verdikleri kaslarda hareket mümkün olmaz.

Erişkinlerde görülen kol felçleri en sık motosiklet kazaları, diğer araç içi veya araç dışı trafik kazaları, yüksekten düşmeler ve ateşli silah yaralanmaları sonrasında meydana gelir.
Kapalı yaralanmalarda hasta yaklaşık üç ay izleme alınır ve bazı tetkikler yapılır. Sinirlerin yapısal bütünlüğü bozulmadığı halde gerilmeye maruz kaldığı durumlarda meydana gelen ileti kayıplarının en çok üç ay içinde gerilemesi beklenir. Bu dönem içinde travma gören bölge meydana gelebilecek kemik kırıkları, damar yaralanmaları gibi eşlik edebilecek doku yaralanmaları olup olmadığı tetkik ve tedavi edilir. Sinirin gerçek anlamda yaralanıp yaralanmadığını, yaralandıysa hangi seviyede yaralandığını göstermeye yardımcı olacak ileri radyolojik tetkikler (MRI, Myelo BT), elektromyografi adı verilen sinir iletisini ve kasların elektrik alıp almadığını gösteren testler tanının ayrıntılarına ışık tutar.

Tüm sinir yaralanmalarında olduğu gibi, tanı konduktan en kısa süre sonra yapılacak ameliyatlar daha başarılı sonuçlara ulaşılmasını sağlar. Sinirler, onarım yapılan bölgeden aşağı doğru her gün ortalama 1 mm hızla uzayarak büyürler. Onarım bölgesine yakın olan omuz ve dirsek kaslarından fonksiyon beklemek olası iken, ince el hareketlerini sağlayan kaslar en uzak hedeflerdir; el fonksiyonlarındaki kayıplarda genellikle geri dönüş ihtimali çok azdır. Bunun sebebi sinirlerin elektrik vereceği kasların zaman içinde yavaş yavaş bağ dokusuna dönüşerek kasılma özelliklerini geri dönüşümsüz olarak kaybetmeleridir.
Sinir ameliyatları için gerekliliği düşünülüyorsa yaralanmayı takip eden bir yıl geçmeden uygulanmalıdır. Bu dönemde yapılan sinir ameliyatlarında yukarıda bahsettiğimiz beş sinir kökünden kaç tanesinin, hangi seviyelerde yaralandığı önem taşımaktadır. Omurilik düzeyinde yaralanan sinir kökleri için günlük hayatta daha az kullandığımız sinirlerden aktarım yapmak gerekebilir. Sinir köklerinin gözle görülebildiği daha aşağı seviyeli yaralanmalarda ise bacaklardan alınan sinirler eksik bölge arasında köprü yapılarak kullanılır. Bacaktan alınan sinirler herhangi bir hareket kusuruna yol açmayan duyu sinirleridir. Alındıkları bölgedeki izler ise kazanılacak kol fonksiyonları için göz ardı edilmesi gerekir.

Gerek brakiyal pleksus gerekse diğer sinir ameliyatları ile ilgili olarak hasta ve hasta yakınlarının unutmaması gereken en önemli noktalardan birisi ameliyat sonuçlarının uzun bir süre sonrasında alınmaya başlanacağıdır. Bu yıllar boyu sürebilecek zahmetli tedavi protokolü sonrasında elde edilmesi hedeflenen kol ve elde sağlanabilecek maksimum fonksiyonu sağlayarak (yüzde yüzlük bir iyileşme ve tüm fonksiyonların sağlanması asla beklenilmemeli), sağlam olan diğer ekstremiteye yardımcı bir ekstremite oluşturabilmektir. Ancak bu bile, sadece uygun dönemlerde yapılacak ameliyatlar, hasta- doktor arasında uyumlu bir izlem ve fizyoterapi süreci ve büyük bir sabır ile mümkün olabilmektedir.

DOĞUMSAL KOL FELÇLERİ ( Doğumsal brakiyal pleksus yaralanmaları )

Omuriliğin uzantısı niteliğindeki beş büyük sinir, boyun omurları arasından çıktıktan sonra boyun yan tarafı ve köprücük kemiği altında birbirleri ile değişik şekillerde birleşerek brakiyal pleksus denen bir sinir ağı oluşturur. Brakiyal pleksustan çıkan sinir dalları sırt ve göğsün bir kısmı, omuz bölgesi, kol, önkol ve elin hem hareketlerinden, hem de hissetmesinden sorumlu sinirlerdir.
Doğumsal kol felçleri doğum öncesinde veya doğum sırasında çeşitli nedenlerle brakiyal pleksusta meydana gelen hasar sonucu oluşan felçlerdir. Çoğunlukla tek taraflıdır. Belirtiler oluşan sinir hasarının derecesine göre değişiklik gösterebilir. Bebeğin bir kolunu diğerine göre daha az hareket ettirmesi veya hiç ettirememesi, etkilenen elde yumruk yapılamaması, kollar arasında renk farkı, bir kolun diğerine göre daha yumuşak olması, daha büyük bebeklerde cisimlerin hep aynı elle kavranması, elini ağzına götürememe gibi belirtiler brakiyal pleksus hasarını işaret eden bulgulardır.
Brakiyal pleksus yaralanmasına maruz kalan ve yukarıdaki problemlerin görüldüğü bebeklerin yaklaşık %10’luk bir kısmında ameliyat ihtiyacı doğabilir. Fakat kol felci ile doğan bebeklerin cerrahi tedavi gereksin veya gerekmesin en kısa zamanda brakiyal pleksus yaralanmalarının hem cerrahi tedavisi hem de fizyoterapisi ile uğraşan bir ekibin kontrolüne girmesi gerekir.
Hastanın değerlendirilmesinde ilk olarak yapılacak işlerden biri koldaki mevcut felcin merkezi sinir sisteminden mi, yoksa brakiyal pleksustaki bir problemden mi kaynaklandığının ortaya konmasıdır.
Üst sinir köklerini ilgilendiren problemlerde çocuğun omuz ve dirsek hareketleri yok veya yetersizdir. El hareketlerinde genel olarak eksiklik görülmez. Bebek 6.- 9. aylarda oturur pozisyonda iken elini ağzına götüremiyorsa ameliyat muhtemeldir. (Şekil 1).

Yaralanmanın diğer sık görülen formunda el hareket ve duyusu yetersizdir. Çocuk eline ağrı verecek uyarılar verildiğinde tepki göstermez. Omuz ve dirsek hareketleri ya yok, ya da yetersizdir. Çocuğun problemli koluyla aynı taraftaki göz kapağında hafif bir düşüklük, göz bebeğinde diğer tarafa göre bir küçüklük görülebilir. Bu tablonun olumlu gelişme göstermediği hastalarda 3.aydan itibaren ameliyat düşünülebilir. (Şekil 1,2)

Bu dönemde yapılan sinir ameliyatlarında yukarıda bahsettiğimiz beş sinir kökünden kaç tanesinin, hangi seviyelerde yaralandığı önem taşımaktadır. Omurilik düzeyinde yaralanan sinir kökleri için günlük hayatta daha az kullandığımız sinirlerden aktarım yapmak gerekebilir. Daha aşağı seviyeli yaralanmalarda ise bacaklardan alınan sinirler eksik bölge arasında köprü yapılarak kullanılır. Sinir ameliyatları için gerekliliği düşünülüyorsa çocuk bir yaşını geçmeden uygulanmalıdır. Bacaktan alınan sinirler herhangi bir hareket kusuruna yol açmayan duyu sinirleridir. Alındıkları bölgedeki izler ise kazanılacak kol fonksiyonları için göz ardı edilmesi gerekir.  Gerek brakiyal pleksus gerekse diğer sinir ameliyatları ile ilgili olarak hasta ve hasta yakınlarının unutmaması gereken en önemli noktalardan birisi ameliyat sonuçlarının uzun bir süre sonrasında alınmaya başlanacağıdır. Sinir onarıldığı yerden itibaren tomurcuklanmaya başlayarak parmak ucuna doğru her gün yaklaşık 1 mm kadar ilerler. Bu nedenle onarılan seviyeden aşağı doğru iyileşen sinir tomurcukları kaslara ulaşana kadar 6 ay ile 2 yıl arasında değişen uzun bir süre geçer. Hastaların ameliyat öncesi ve sonrası dönemde uzun bir süre fizyoterapi ile takip edilmesi gerekmektedir Sinir iyileşmesinin tamamlandığına kanaat getirildikten sonra eksik kalan ana fonksiyonlar için sırt ve kolda çalışan başka kaslar kolda çalışmayan kasların yerine transfer edilebilir gerekirse kemik düzeltme ameliyatları yapılabilir.
Bu ameliyatlara ihtiyaç duyuluyorsa tercih edilen 3.  5. yaş ile okul öncesi zaman dilimidir. Ameliyat sonrası kullanılacak ateller ve yapılacak fizyoterapi sürecinde çocuğun uyumlu olması başarıyı olumlu olarak arttırmaktadır.

Bu yıllar boyu sürebilecek zahmetli tedavi protokolü sonrasında elde edilmesi hedeflenen kol ve elde sağlanabilecek maksimum fonksiyonu sağlayarak (yüzde yüzlük bir iyileşme ve tüm fonksiyonların sağlanması asla beklenilmemeli), sağlam olan diğer ekstremiteye yardımcı bir ekstremite oluşturabilmektir. Ancak bu bile, sadece uygun dönemlerde yapılacak ameliyatlar, hasta-aile-doktor arasında uyumlu bir izlem ve fizyoterapi süreci ve büyük bir sabır ile mümkün olabilmektedir.

SKAFOID KIRIKLARI

El bileğinde 8 adet kemik(karpal kemikler) mevcuttur. Bilek kemikleri iki sıra halinde dizilir. Bu sekiz kemikten biri olan skafoid kemik iki sırayı birbirine bağlayan kemik olduğu için aralarında en sık travmaya maruz kalan ve kırılan kemiktir. Kırık çoğunlukla açık el üzerine düşme ile oluşur. Genellikle ilk travma sırasında çok ağrılı bir period olur.  Sonrasındaki günlerde ağrı gittikçe azalır. Morarma nadirdir. Bazı hastalarda belirgin bir deformite ve şişlik oluşmaz. Bu nedenle tanıda dikkatli davranmak ve bu bölgenin radyolojik incelemesinde skafoid kemiğe özellikle dikkat etmek gerekir. Bazı hastaların kırıkları olmasına rağmen aylar yıllar sonrasında doktora başvurup tanıları konulmaktadır. İlk gün çekilen grafilerin hepsinde mevcut skafoid kırığı görülemeyebilir. Şüphe durumunda mutlaka alçıya alınıp 10. gün tekrar grafi çekilmelidir. Eğer şüpheli durum varsa MRI veya bilgisayarlı tomografi görüntülemesi yapılmalıdır.

Kırık ayrışmamış ise önkol, el ve başparmağı içeren bir atel ile hareket kısıtlaması sağlanır. Genellikle atel içinde iyileşme süreci 6-10 hafta sürebilir. Bu geç iyileşmenin bir nedeni skafoid kemiğin değişik bölgelerinin kanlanmasının farklı olması ve bir kısmının az kanlanmasıdır. Kırık oluşumu kanlanmayı sağlayan damarsal yapıların işlevini bozarak kemiğin bazı bölgelerinin kanlanmasını azaltabilir. Özellikle önkola yakın kısımdaki skafoid kırıklarında bu nedenle cerrahi daha çok önerilir. Ayrışmış kırıklarda cerrahi en uygun tedavi yöntemidir. Cerrahi tedavide vida ve pinlerle kırığın stabilizasyonu sağlanır. Bazen vücudun başka kısımlarından kemik alınarak bu bölgede kullanımı gerekebilir. Bazen uzun atelleme süresi nedeni ile ayrışmamış kırıklarda da vida ile stabilizasyon önerilebilir.

Kemiğin kendine özgü dolaşım problemleri nedeni ile kırıkta kaynamama, kemik beslenme bozukluğuna bağlı erime, eklemde deformasyon görülebilir. Hastalara bu durumlarda ameliyat önerilir.

EL BİLEĞİ BAĞ YARALANMALARI

El bileği parmaklar ve el bileği arsında geçiş rolü üstlenen ve 8 tane küçük kemikten oluşan bir yapıya sahiptir. Hareketler sırasında bu kemiklerin uygun pozisyonlarda tutulabilmesini sağlayan bağlarla birbirlerine bağlanırlar.

El bileği bağ yaralanmaları genelde el bileği üzerine düşme veya çeşitli aktiviteler sırasında oluşan travmalar ile oluşur. Travma sonrasında genelde el bileği şişer bazen morarma oluşabilir. Genellikle hareket sırasında ağrı vardır.

Çıkık ve kırıkla beraber bağ yaralanmaları oluşabileceği gibi kırık oluşmadan da bağ yaralanması saptanabilir. (Şekil 1).

Genellikle kırık olmadan oluşan bağ yaralanmaları dikkate alınamaz ve ilerde daha ciddi problemlere yol açar.

El bileğinde en çok hasara uğrayan ligaman el bileğindeki kemiklerin ana koordinasyonunu sağlayan ligamanlardan biri olan Skafolunat ligaman adı verilen bağdır.

Bu bağ el bileği kemiklerinden skafoid ve lunat kemik arasında yer alır. Hasarlanmasında el bileği kemiklerinin pozisyonları değişir ve ileriki dönemlerde el bileğinin devamlı ağrılarının oluşumu görülebilir. El bileği kemikleri arasındaki diğer bağlarda yaralanma daha nadirdir. Küçük travmalarda bağ yaralanması genelde gerilme veya bir kısmının kopması tarzında olur. Daha ağır travmalarda ise tam kopma oluşur.

Muayene sırasında el bileği başparmak tarafında hassasiyet saptanır. Bazen el bileği hareketleri sırasında anormal sesler mevcuttur. Röntgen incelemesi yapılarak el bileği kemikleri arasındaki dizilim ve pozisyon değişimleri incelenir. MR görüntülemesi ve bilgisayarlı tomografi tetkiklerinin yapılması tanı için gereklidir.

Tedavi el bileği ateli kullanımından cerrahiye kadar uzanan çeşitlilik gösterir. El bileği artroskopisi el bileği üzerinden küçük iki adet delik açılarak bir tanesinden kamera ikincisinden özel yapılmış aletler ile girilerek el bileği içyapılarının incelenmesidir. El bileği artoskopisi el bileği bağ yaralanması düşünülen hastalara yapılması gereken bir incelemedir. El bileği artoskopisi ile tedavi edilebilen durumların çözümü sağlanabilir.
Artroskopik cerrahi sonrası bazı hastalara açık cerrahi girişim yapılmasına karar verilebilir. Açık cerrahi sırasında pin, vida tatbiki veya çeşitli yöntemler ile bağ tamiri yapılabilir.

Uzun süre önce oluşmuş ve artık el bileği kemiklerinde belirgin yer değişiklikleri oluşmuş devamlı el bileği ağrısı ile başvuran hastalarda önce artroskopik olarak kıkırdak hasarının oluşup oluşmadığına, bağın ne derecede yaralı olduğuna ve kemiklerin pozisyonuna bakılır. Yine tedavide belirtilerin hafifletilmesi için el bileği ateli ve ağrı kesici ilaç tedavileri uygulanabilir. Cerrahi olarak pin, vida tatbik edilebilir, başka yerden alınan bağlar yardımı ile çok çeşitli bağ onarımları yapılabilir. El bileği kemiklerinin bir kısmının birbiri ile dondurulması( birleştirilmesi) önemli tedavi seçeneklerindendir. Eğer kıkırdak hasarlanması var ise veya daha önce yapılan tedaviler başarısız olmuş ise el bileğinin tamamen dondurulması, üst sıra kemiklerin çıkarılması (proksimal row karpektomi), veya son yıllarda geliştirilen ve uygulanmaya başlayan el bileği protezleri tedavi seçenekleri arasındadır. Hastalığın bu evrelere gelmemesini sağlamak için erken evrelerde mutlaka tedavinin doğru şekilde yapılması gerekmektedir.

El bileği çok kompleks bir yapıdır. Özellikle kronik vakalarda süregelen anormal pozisyon değişiklikleri nedeni ile tedaviler sırasında başarısız sonuçlar oluşabilir. El bileği hareket kısıtlılıkları, devam eden ağrı şikayetleri nedeni ile tekrarlayan ameliyatlar gerekebilir. Sorun küçük gözükse bile özellikle gecikmiş vakalarda çözümü sağlamak güç olabilir.

EL BİLEĞİ ARTROSKOPİSİ

(KAMERA YARDIMI İLE YAPILAN EL BİLEĞİ AMELİYATLARI)

El bileği birçok kemik ve bağdan oluşan karmaşık bir yapıya sahiptir. El bileği artroskopisi ile çeşitli tanıların konulması, doğrulanması, daha sonra yapılacak cerrahiler hakkında karar verilmesi dışında özel aletler yardımı ile bazı hasarlanmaların tedavisi de yapılabilmektedir. Son yıllarda el bileği artroskopisi cerrahi alet ve tekniklerin gelişmesi ile çok yapılır hale gelmiştir. El bileği artrokopisi ile açık cerrahiye nazaran çok az doku hasarı daha az ağrı, şişme ve hareket kısıtlılığı oluşmakta ve ameliyat sonrası iyileşme hızlı olmaktadır.

El bileği artroskopisinde 2,7 veya 2,4 mm’lik çok ince kameralar kullanılır. El bileğine küçük yaralar açılarak kameranın girilmesi ve görüntünün büyültülerek televizyon ekranına aktarılması yöntemi ile eklem içinin gözlenmesini sağlanır.  Bu ameliyat sırasında bu küçük eklem aralığına kamera ve aletlerin girilebilmesi için özel traksiyon sistemleri kullanılarak eklem aralığı açılır. Eklem içine gaz veya sıvı tatbik edilerek yapıların görülebilir hale gelmesi sağlanır. Bazen artroskopi açık cerrahi girişimler öncesinde veya daha fazla yumuşak doku hasarı oluşturmamak amacı ile açık cerrahi ile aynı anda kullanılabilir.

El bileği artroskopisi ile el bileği kemiklerini tüm kıkırdak yüzeyleri, kemikler arasındaki bağlar ve kemikler arasındaki pozisyon değişimleri gözlenebilmektedir. Bazen travmalar sonrası ağrı, hareket kısıtlılığı, anormal ses çıkması, şişlik uzun süre devam eder. Bu problemlerin varlığında çeşitli tetkikler sonrası tanının doğrulanması, hasarlanmanın belirlenmesi ve değerlendirilmesi, tedavi seçeneğinin kararı için artroskopi çok faydalı bir yöntemdir.

El bileğinde aynı dizde olduğu gibi el bileğine gelen yüklenmelerin önkola aktarılmasında görev alan TFCC (triangular fibrokartilaj, veya el bileği menisküsü)  adı verilen menisküs yapısı vardır. Bu menisküs yarımay şeklindedir; kendi beslenmesini sağlayacak damarsal yapıya sahip değildir. Kanlanması dışarıdan içeriye doğru emilme yoluyla olur. Bu yüzden iç tarafta kanlanması daha az bölgelerde meydana gelen yaralanmaların iyileşmesi güçtür. Bu lezyonların tanı ve tedavisinde el bileği artroskopisi en iyi tedavi yöntemidir.

El bileği eklemine uzanan kırıklar sonrası eklem yüzünün değerlendirilmesi ve düzeltilmesinin sağlanmasında el bileği artoskopisi faydalı olur.
El bileğinin şişliklerinin (ganglion) tedavisinde kullanılabilir. El bileği eklem içi iltihaplanmalarda el bileğinin içinin temizlenmesinde ve yıkanmasında çok etkili bir yöntemdir. Bazı romatizmal hadiselerde eklem içi sinovyal yapıların temizlenmesi ve eklemin yıkanmasında kullanılabilir.
El bileği artroskopisi genellikle koltuk altından yapılan (aksiler blok) anestezisi ile yapılmaktadır. Bazen hasta tamamen uyutulabilir. Ameliyat sonrası hasta genellikle aynı gün taburcu edilir. Ameliyat sonrası atel tatbik edilebilir. Operasyon sonrası parmakların hemen kullanılmasına izin verilir. Eğer beraberinde başka bir işlem yapılmamış ise hastaların 7-10 gün sonra normal aktivitelerine geri dönüşüne izin verilir.
El bileği artroskopisi hasta konforunu artıran hastanın en az ameliyat riski ve yumuşak doku hasarı ile tedavisinin yapılmasını sağlayan bir yöntemdir.

ÖN KOL KEMİKLERİNDE EKSİK ve YETERSİZ GELİŞMELER (Radial- Ulnar Club hand)

CLUB HAND DEFORMİTESİ

Club hand deformitesi konjenital yani doğuştan oluşan el hastalıklarından birisidir.Bu deformite bebek anne karnındayken oluşan bazı problemler sonucunda oluşur.

İki tipi vardır:

  1. Radial club hand: Radiusun az gelişmesi(hipoplazisi) ya da olmayışını içerir ve elin baş  parmağa doğru elbileğinden bükülmesi(radial deviasyonuna) sebep olan kas yapısının da  bozukluğu ile birliktedir.Başparmak olmayabilir ya da küçük(rudimenter) olabilir,o taraf  kaslar gelişmemiş olabilir.Bu tek başına olabilir ya da sistemik bir hastalığın ya da genetik  sendromun parçası olabilir(kraniosinostoz,fanconi anemisi,holt-oram send. gibi)Tam bir fizik  muayene yapılmalıdır,kardiak,hematolojik ve üriner sistem değerlendirilmelidir.(şekil 1)  Tedavi deformitenin şiddetine ve eşlik eden durumlara bağlıdır.Hafif hipoplazi tedavi  gerektirmez.Komplet radial aplazi yumuşak dokuları germek için alçılama,splint ve birinci  yılda cerrahi olarak santralize edilerek yapılır.Santralizasyon yumuşak doku  gevşetmesi,repozisyon ve ulna ucu üzerinde elin stabilizasyonunu içerir.
  2. Ulnar club hand: Elin ulnar ya da serçe parmağı tarafındaki kemik,kas gibi dokuların gelişim  eksikliği sonucu olur.(ulnanın hipoplazisi ya da yokluğu) Çok sık olarak radius kısalmış ve eğridir,parmak deformiteleri yaygındır.  Unlar club hand çok şiddetli deformiteler ile birlikte bulunabileceği için tedavi buna göre  yönlendirilmelidir

FAZLA PARMAK (POLİDAKTİLİ)

Başparmak, küçük parmak veya çok daha nadiren ortaparmaklarda görülen sayı fazlalığına polidaktili denir. Hem elde ve hem de ayakta sık olarak görülür (Şekil 1). Polidaktili sık karşılaşılan üst ekstremite anomalilerinden biridir. Daha çok başparmak fazlalığı olarak karşımıza çıkan bu anomali ikinci sıklıkla 5. parmağı ilgilendirir.

Polidaktili, fazla parmağın boyutuna göre tam olarak oluşmuş fazla parmak veya az gelişmiş fazla parmak (çoğunlukla deri uzantısı şeklinde) şeklinde iki ana grupta incelenebilir.
Başparmak polidaktilisi, 100.000 canlı doğumda 8 oranında görülür (Şekil 2,3). Başparmaktaki fazlalık parmağın her seviyesinden itibaren görülse de olguların yaklaşık %45’i ikinci eklemden,%15-20 birinci eklemden itibarendir. Cerrahi tedavi bir yaşından sonra tıbbi şartların uygun olduğu en erken dönemde gündeme alınmalıdır. Tedavi yaklaşımı olarak, zayıf olan ve fonksiyonları daha az olan parmak alınır. Kısıtlı da olsa üstlendiği bazı fonksiyon ve hareketler varsa bunları yaptıran tendonlar korunacak olan parmağa aktarılır. Çift parmaklar arasında herhangi bir fark gözlenemiyorsa, özellikle problemin daha uç kısımlarda görüldüğü olgularda iki parmağın kemikleri birbirine kaynatılarak birleştirme yoluna da gidilebilir.

Küçük parmak polidaktilisi, sadece bir deri eki varlığından çift 5.parmak görünümüne kadar değişen bir yapısal değişiklik gösterebilir.  Alınacak ( eksize edilecek ) parmağın seçimi için geçerli olan kriter, başparmak polidaktilisinde olduğu gibi, en iyi durumdaki ve en iyi gelişmiş parmağın korunmasıdır. Halk arasında çok popüler olan bir yöntem, deri uzantısı şeklinde veya gelişmemiş fakat bir sap ile ele bağlı duran fazla kısımların ip bağlanarak kendi düşmesinin sağlanmasıdır. Bu küçük kısımlar da kendilerini ele bağlayan içinde damarsal yapılar içermektedirler. İp ile bağlandıkları zaman dolaşımları bozularak boğulup, daha sonra da enfeksiyon gelişimine sebep olabilirler. Bazen de, otoamputasyon (kendiliğinde düşme) sırasında kendilerinden beklenmeyecek kadar çok kanamaya neden olabilirler. Bu nedenlerden dolayı bu yönteme başvurulmamalıdır.