Skip to main content

Yazar: Bülent Özçelik

Ön Kol Rotasyon Problemleri

Ön kol Rotasyonu nedir?

Ön kol rotasyonu, ön kolun hareketini, özellikle de radius ve ulna kemiklerinin döndürülmesi hareketini ifade eder. Bu hareket, ön kolu vücuda paralel tutarak bileği döndürme hareketiyle gerçekleştirilir. Örneğin, avuç içi yukarıya ya da aşağıya çevrildiğinde ön kol rotasyonu olur. Bu hareket, elin tutuş yönünü değiştirme, yani pronasyon (avuç içi aşağıya) ve supinasyon (avuç içi yukarıya) pozisyonlarına geçişi içerir.Bu hareketler, proximale yakın bölgedeki proksimal radioulnar eklem (PRUJ) ve distale yakın bölgedeki distal radioulnar eklem (DRUJ) arasında gerçekleşen hareketlerle sağlanır. PRUJ ve DRUJ, fonksiyonel olarak ön kol rotasyonunu kolaylaştıran iki önemli eklem olarak bilinir.

Triangular fibrocartilage complex (TFCC), ön kol rotasyonu ve stabilizasyonunda önemli bir yapıdır. Bu yapı, üç boyutlu bir bağlantı sağlayarak radius ve ulna’yı birbirine bağlar ve yük iletimini sağlar. TFCC; ulnolunate bağları, ulnotriquetral bağları ve ulnar kolateral bağları içerir. Ayrıca, distal radioulnar bağları (DRUL), radius’un ulna başı üzerindeki hareketini stabilize eden derin ve yüzeysel çiftlerden oluşur. Derin bileşenlerin stabilizasyon özelliği daha güçlüdür ve pronasyon sırasında dorsal DRUL ve supinasyon sırasında palmar DRUL bağları gerilir.

Interosseous membran da radius ile ulna arasındaki hareketi stabilize eder. Bu zar, farklı bölümlerden oluşur: distal, orta ve proksimal kısımlar. Bu yapı, radius ve ulna arasındaki hareketi sınırlayan bir mekanizma olarak çalışır ve yük taşıma sırasında önemli bir rol oynar.

DRUJ (Distal Radial Ulnar Eklem) stabilitesi, sigmoid çentik (sigmoid notch) kemik konturunun derinliği ve şekli ile doğrudan ilişkili değildir. Sigmoid çentik, sığ ve konkav bir yapıya sahiptir ve bu, DRUJ’un stabilitesinde çok önemli bir rol oynamaz. Bunun yerine, eklemin stabilitesini esas olarak ligamentöz yapılar, özellikle TFCC (Triangular Fibrocartilage Complex) kompleksinin bağ dokusu yapıları, interosseöz zar (membran) ve ECU (Extensor Carpi Ulnaris) tendonunun kapsül altındaki yapısı belirler.

Özellikle, ön kol supinasyon (avuç yukarıya bakacak şekilde) pozisyonunda ECU tendonu, ulna başının üzerinde yer alır ve dinamik bir stabilizatör olarak görev yapar. ECU tendonunun bu rolü, DRUJ’un hareketlerine karşı dinamik bir stabilite sağlamak için kritik bir öneme sahiptir. Tendonun yaptığı bu etki, eklemdeki hareketi sınırlamak ve ulna ile radius arasındaki etkileşimi dengelemek için gereklidir.

Bunun yanı sıra, pronator quadratus kası, DRUJ’un transvers stabilitesini sağlamak için önemli bir başka yapıdadır. Bu kas, özellikle elin ve bileğin hareketleri sırasında eklemdeki stabiliteyi destekler. Pronator quadratus, ulna ile radius arasındaki mesafeyi koruyarak ve bu iki kemik arasındaki açıyı düzenleyerek eklemi stabil tutar. Bu yapılar, DRUJ’un sağlıklı fonksiyon göstermesini sağlayan mekanizmaların bir parçası olup, eklemdeki dengeleri ve hareket kabiliyetini büyük ölçüde etkiler.

Dolayısıyla, DRUJ’un stabilitesi, yalnızca kemik yapılarla değil, aynı zamanda bu yapıları destekleyen ligamentöz ve kas yapılarının etkileşimiyle de doğrudan ilişkilidir

Önkol rotasyon problemlerinin sebebi nelerdir?

1. Monteggia ve Galeazzi Kırıkları

Monteggia ve Galeazzi kırıkları, ön kolun hem radius hem de ulna kemiklerinde meydana gelen ve çoğunlukla ciddi travmalara bağlı kırık-çıkıklardır. Bu kırıklar, ön kol rotasyonunun bozulmasına yol açabilir:

  • Monteggia Kırığı: Bu kırık, ulna’da kırılma ve radius başının çıkığı ile karakterizedir. Ulna kırıldığında, radius başı yerinden çıkabilir ve bu durum rotasyonel hareketi engelleyebilir. Eğer bu tür bir kırık doğru şekilde tedavi edilmezse, kırılan kemikler yanlış hizalanabilir ve eklemde rotasyonel deformite gelişebilir.
  • Galeazzi Kırığı: Bu kırık ise radiusun kırılması ve ulna başının çıkması ile ilgilidir. Radius kırığı, özellikle elin ve ön kolun hareket etmesini sağlayan kaslar ve tendonlar üzerinde baskı yaparak rotasyonel hareketi kısıtlar. Bu tür bir kırıkta da kemiklerin yanlış kaynaması ve rotasyonel hareketin kaybolması olasıdır.

Her iki kırık türü de, kemiklerin doğru şekilde iyileşmesi için müdahale gerektirir. Eğer kemikler doğru şekilde kaynamazsa ya da bir hizalama hatası olursa, ön kol rotasyonu zorlaşabilir veya tamamen kaybolabilir.

2-Malunion (Kötü Kaynama)

Malunion, kemiklerin yanlış hizalanarak iyileşmesi durumudur. Bir kırık sonrasında kemikler düzgün bir şekilde kaynamadığında, bu durum malunion olarak adlandırılır. Malunion, özellikle radius ve ulna gibi hareketli kemiklerde meydana geldiğinde, rotasyonel hareketi engelleyebilir.

Malunion gelişmesinin sebepleri şunlar olabilir:

  • Kötü tedavi veya yetersiz immobilizasyon: Kırık sonrasında kemiklerin düzgün bir şekilde kaynamaması, yanlış bir pozisyonda iyileşmelerine yol açabilir. Özellikle cerrahi müdahalede yeterli hizalama sağlanmadığında, kemikler kaynaşırken yanlış bir açıyla birleşebilir.
  • Erken yüklenme: Kırık bölgesine erken yük bindirilmesi, kemiklerin düzgün bir şekilde kaynamadan birleşmesine neden olabilir. Bu durum, rotasyonel hareketi engelleyebilir.
  • İyileşme sürecinde oluşan komplikasyonlar: Kemiğin iyileşme sürecinde enfeksiyon, iltihaplanma ya da diğer komplikasyonlar malunionu tetikleyebilir.

Malunionun rotasyonel problemlere yol açma şekli, kemiklerin yanlış hizalanması nedeniyle eklemdeki doğal hareket açıklığının kaybolmasıdır. Özellikle radius ve ulna kemikleri birbirine paralel ve düzgün bir şekilde hizalanmadığında, bu kemiklerin birbirine göre rotasyonu zorlaşır. Sonuç olarak, ön kolun pronasyon (avuç içi aşağıya) ve supinasyon (avuç içi yukarıya) hareketlerinde kısıtlamalar meydana gelir.

3. Sinir Problemleri

Sinir problemleri de ön kol rotasyonu ile ilgili önemli zorluklara yol açabilir. Özellikle median sinir ve ulnar sinir gibi sinirlerin sıkışması veya hasar görmesi, motor işlevlerin bozulmasına ve hareket kısıtlılıklarına yol açabilir. Sinirler, kasları ve eklem yapılarının işlevini kontrol ettiğinden, sinir problemleri doğrudan rotasyonel hareketi etkileyebilir.

Sinir problemleri şunlardan kaynaklanabilir:

  • Sinir sıkışması (kompresyonu): Örneğin, ulnar sinir sıkışması, özellikle dirsek bölgesinde meydana geldiğinde, ön kolun rotasyonel hareketlerini sınırlayabilir. Sinir sıkışması, sinirin etrafındaki dokular tarafından baskı altına alınması sonucu oluşur ve bu durum, kas fonksiyonlarını olumsuz etkileyerek hareket kaybına neden olabilir.
  • Sinir yaralanmaları: Özellikle travmalar ve kırıklar sırasında sinirlerin zarar görmesi, kasların yeterince çalışamamasına ve eklem hareketliliğinin kısıtlanmasına yol açabilir. Median sinir hasarları da, özellikle ön kolun ve elin hareketlerini doğrudan etkileyebilir.
  • Sinir çekişi veya yırtılması: Travma veya cerrahi müdahaleler sırasında sinirlerin gerilmesi veya yırtılması, kasların motor fonksiyonlarını bozarak, ön kolun rotasyon hareketlerini zorlaştırabilir.

Sinir hasarının rotasyonel hareket üzerindeki etkisi, kasların düzgün çalışmaması ve eklemi hareket ettiren sinyallerin iletilmemesidir. Bu durum, özellikle pronasyon ve supinasyon hareketlerinde güçsüzlük, ağrı ve hareket kısıtlılıkları oluşturabilir.

4.Yumuşak Doku Skarları

Yumuşak doku skarlanması, travma veya cerrahi müdahaleler sonrası ortaya çıkabilir ve rotasyonel hareketi kısıtlayabilir. Skar dokusu, yara iyileşmesi sırasında oluşan sert ve esnek olmayan dokulardır. Bu skar dokuları, kaslar, bağlar veya tendonlar üzerinde meydana gelebilir ve bu yapılar birbirine yapışabilir. Skar dokusu, özellikle ligamentler ve kaslar üzerinde oluştuğunda, bu dokuların esnekliğini ve fonksiyonunu kaybetmesine yol açabilir, bu da ön kol rotasyonunun serbestçe yapılmasını engeller. Örneğin:

  • Kas ve tendon skarları, rotasyon hareketini kısıtlayabilir çünkü bu yapılar, rotasyonel hareket için gerekli olan gerilme ve esneme kapasitesine sahip değildir.
  • Ligament skarları, eklem hareketini engeller ve eklemin normal biyomekanik fonksiyonunu bozar.

Skarlama, özellikle iyileşme sürecinde çok hızlı yapışmaların oluşması, bu yapılar arasındaki serbest hareketin kaybolmasına yol açar. Bu durum, rotasyonel hareketlerin kısıtlanmasına ve ağrılara neden olabilir.

5. Sinostoz (Kemik Kaynaşması)

Sinostoz, iki veya daha fazla kemiğin anormal şekilde kaynaşması anlamına gelir. Radius ve ulna’nın sinostozu, ön kol rotasyonunun kaybolmasına yol açan ciddi bir durumdur. Normalde, radius ve ulna birbirinden bağımsız olarak hareket edebilmelidir, çünkü bu hareket ön kol rotasyonunu sağlar. Ancak, sinostoz geliştiğinde bu iki kemik birleşir ve bir bütün haline gelir. Bu durum, ön kolun rotasyonel hareketini engeller, çünkü radius ve ulna arasında normalde var olan bağımsız hareket kaybolur. Sinostoz, genellikle aşağıdaki durumlardan kaynaklanabilir:

  • Travmalar ve kırıklar: Özellikle radius ve ulna arasındaki kırıklar ve bu kırıkların kötü iyileşmesi sinostoz gelişmesine yol açabilir. Kemikler kaynamadan önce yanlış hizalanmışsa ya da yeterli iyileşme sağlanmamışsa, bu iki kemik kaynaşabilir.
  • Cerrahi komplikasyonlar: Özellikle cerrahi müdahaleler sırasında, iki kemiğin yanlış bir şekilde kaynaması veya yanlış hizalanması sonucu sinostoz gelişebilir.
  • Genetik faktörler veya hastalıklar: Sinostoz, nadir de olsa genetik bir hastalık veya gelişimsel bir bozukluktan kaynaklanabilir. Bu durumda, kemikler normalden farklı bir şekilde birleşebilir ve fonksiyon kaybına yol açabilir.

Sinostoz, genellikle cerrahi müdahale gerektiren bir durumdur ve tedavi edilmezse ön kolun rotasyon hareketi tamamen kaybolabilir.

Rotasyon Problemi olan hastalarda ne gibi sorunlar görülür?

1. Supinasyon veya Pronasyon Hareketlerinde Kısıtlılık

Rotasyonel hareketlerde kısıtlanma, hastaların supinasyon (avuç içi yukarıya) ve pronasyon (avuç içi aşağıya) hareketlerini gerçekleştirmelerini zorlaştırır. Bu hareketler, ön kolun doğal rotasyonunu sağlayan temel hareketlerdir. Rotasyon problemleri olan hastalar, bu hareketleri yapmakta zorluk çekerler ve kısıtlılık zamanla artabilir. Özellikle günlük aktivitelerde avuç içinin dönmesi gereken durumlarda, hastalar bu hareketleri gerçekleştirmekte güçlük yaşayabilirler.

2. Rotasyonel Hareketler Sırasında Ağrı veya Rahatsızlık

Rotasyon hareketleri sırasında ağrı, ön kol ekleminde veya çevresindeki yumuşak dokularda oluşan iltihaplanma veya hasardan kaynaklanabilir. Ağrı, genellikle eklem yüzeyleri arasındaki sürtünme veya bağlar ve kasların zayıflaması sonucu artar. Bu ağrı, sadece rotasyonel hareketlerle sınırlı olmayıp, hastaların diğer kol hareketlerini de yapmalarını zorlaştırabilir. Ağrı, şiddetli olduğunda, hastalar günlük yaşamlarını devam ettirmekte zorlanabilir.

3. Günlük Aktivitelerde Fonksiyonel Kayıplar

Rotasyon problemleri, Kapı kolları gibi nesneleri çevirebilmek , çatal, bıçak kullanmak,nesneleri tutmak veya kavramak günlük aktivitelerde önemli fonksiyonel kayıplara yol açarir.

4. Önkolda Görünür Deformite veya Asimetri

Ön kol rotasyon problemleri, zamanla görünür deformitelere veya asimetrilere yol açabilir. Özellikle kemiklerin yanlış kaynaması (malunion) veya kaslarda güçsüzlük nedeniyle şekil bozuklukları ortaya çıkabilir.

Rotasyon problemleri tanısı nasıl konulur?

Rotasyon problemleri tanısı, ilk olarak hastanın şikayetleriyle başlar. Doktor, hastanın hangi hareketlerde zorlandığını, ağrı veya rahatsızlık hissettiği noktaları öğrenir. Ardından, fiziksel muayene yapılır ve özellikle supinasyon ve pronasyon hareketleri test edilir. Bu testler sırasında eklemdeki hareket açıklığına, ağrıya ve kas gücüne bakılır. Eğer gerekirse, röntgen gibi görüntüleme yöntemleri kullanılarak kemik yapıları ve olası deformiteler incelenir. Daha detaylı bilgi almak için bilgisayarlı tomografi (BT) de yapılabilir. Bu sayede, rotasyon sorununa yol açan kemik, kas ya da bağ problemleri net bir şekilde tespit edilir ve uygun tedaviye karar verilir.

Rotasyon problemlerinin tedavisi nasıl yapılır?

Rotasyon problemlerinin tedavisi, sorunların kaynağına ve şiddetine göre farklılık gösterir. Tedavi seçenekleri, genellikle cerrahi olmayan yöntemlerden başlar ve daha ileri düzeyde cerrahi müdahalelere kadar gidebilir.

Cerrahi Olmayan Tedavi

İlk adımda, genellikle cerrahi olmayan yöntemler tercih edilir. Bunlar arasında fizik tedavi, atel kullanımı ve ağrı yönetimi yer alır.

  • Fizik Tedavi: Hareket açıklığını artırmak amacıyla yapılan germe ve güçlendirme egzersizleri, rotasyon problemlerinde önemli bir tedavi yöntemidir. Bu egzersizler, eklemdeki sertliği azaltır ve kasları güçlendirir, böylece daha rahat hareket edebilmenizi sağlar.
  • Atel veya Ortez Kullanımı: İyileşme sürecinde, eklem düzgün bir şekilde hizalanmaya çalışılır. Atel ya da ortezler, önkolun doğru pozisyonda kalmasına yardımcı olur ve iyileşme sürecini destekler.
  • Ağrı Yönetimi: Rotasyon problemleri genellikle ağrıya yol açar. Bu ağrıyı yönetmek için nonsteroid antiinflamatuar ilaçlar (NSAİİ) ve kortikosteroid enjeksiyonları kullanılır. Bu ilaçlar, iltihaplanmayı azaltarak ağrıyı kontrol altına alır.

Cerrahi Tedavi Seçenekleri

Eğer cerrahi olmayan tedaviler yetersiz kalırsa veya durum daha ciddi bir hal alırsa, cerrahi müdahalelere başvurulabilir. Cerrahi seçenekler arasında çeşitli yöntemler bulunmaktadır:

  1. Osteotomi (Kemik Düzeltme Ameliyatı): Eğer kırıklar yanlış kaynamışsa, bu durumda osteotomi yapılabilir. Kırık kemik doğru açıyla yeniden hizalanır ve plak-vida sistemleri ile sabitlenir. Bu, kemiklerin doğru bir şekilde birleşmesini sağlar.
  2. Revizyon ORIF (Açık Redüksiyon ve Fiksasyon): İlk cerrahi tedavi başarılı olmamışsa veya kırık yanlış kaynamışsa, revizyon ORIF yapılır. Bu işlemede, önceki cerrahi materyaller (plak, vida) çıkarılır ve yeni bir hizalama yapılır.
  3. Eklem Rekonstrüksiyonu ve Protez Kullanımı: Eğer distal veya proksimal radioulnar eklemde ciddi dejenerasyon varsa, eklem rekonstrüksiyonu veya protez yerleştirilmesi düşünülebilir. Örneğin, Sauvé-Kapandji Prosedürü distal radioulnar eklemdeki artrozu tedavi etmek için uygulanır ve rotasyon kaybını önlemeyi amaçlar. Bir diğer seçenek ise Darrach operasyonudur; bu operasyonda, el bileği seviyesinde eklemin bir kısmı çıkarılır ve bu sayede rotasyon hareketi sağlanır.
  4. Yumuşak Doku Serbestleştirme: Skar dokuları veya kontraktürler (sıkılaşmış bağ dokuları) nedeniyle eklem hareketlerinde kısıtlamalar oluşmuşsa, bu dokular cerrahi olarak serbestleştirilir. Böylece eklemdeki hareket açıklığı artırılır.
  5. Sinostoz Eksizyonu: Radius ve ulna arasında meydana gelen anormal kemik kaynaması, sinostoz adı verilen bir durumu oluşturur. Bu durum, eklemin serbest hareketini engeller. Sinostoz eksizyonu, bu anormal kemik kaynamasının cerrahi olarak çıkarılması işlemidir. Bu sayede eklemde daha fazla hareketlilik sağlanabilir.

Sonuç olarak, rotasyon problemlerinin tedavisi, her hastanın durumuna göre özelleştirilmiş bir yaklaşım gerektirir. Tedavi sürecinde, cerrahi olmayan yöntemler genellikle ilk seçenek olsa da, daha ciddi vakalarda cerrahi müdahaleler kaçınılmaz olabilir.

Çocukluk döneminde geçirilmiş kırık sonrası deformite nedfeniyle opere edilen hastamızın görüşleri

Madelung deformitesi nedeni ile ameliyat ettiğimiz hastamızın görüşleri

El cerrahisi nedir

El cerrahisi,  el, el bileği, tendonlar, sinirler ve üst ekstremiteyle ilgili çeşitli sorunlarla ilgilenen bir alt uzmanlıktır.

Kim El Cerrahıdır?

El cerrahları, El Cerrahisi konusunda eğitim almış Ortopedi veya Plastik Cerrahi uzmanlarıdır.

İlginizi çekebilir

El Cerrahı ağrılı bileği tedavi eder mi?

Evet, el cerrahisi el bileği hastalıklarının tedavisinde uzmanlaşmıştır ve ağrılı el bileğini çeşitli teknikler kullanarak tedavi edebilir.( el bileği artroskopisi, ligament onarımı ve rekonstrüksiyonu, proksimal sıralı karpektemi (PRC), sınırlı karpal füzyon (dört köşe füzyon), el bileği artrodezis)

Hangi durumlarda el cerrahisi uzmanına başvurulmalı?

El cerrahisi uzmanları şu rahatsızlıkların tedavisini başarılı şekilde gerçekleştirebilir

  • El ve el bileği kırıkları ya da çıkıkları ve bu yaralanmalar sonrası oluşan rahatsızlıklar, radius distal uç kırıkları, skafoid kırığı, skafoid kaynamaması, SLAC (Skafolunat İleri Çökme) ve SNAC (Skafoid kaynamayan İleri Çökme) el bileği, perilünat çıkıklar, Bennet kırığı (Başparmak Tabanı Kırığı)
  • Ligament Yaralanmaları: Skafolunat ligament yaralanması, karpal instabilite, Stener lezyonu (başparmak UCL), volar plak yaralanması
  • Spor yaralanmaları: PIP eklemi kırıklı çıkığı, Parmak kırığı
  • Sinir Yaralanmaları: Brakiyal pleksus yaralanması (yetişkin ve doğumsal), bilek düşmesi, sinir grefti, periferik sinir onarımı, sinir transferi
  • Sinir sıkışması: Karpal tünel sendromu (açık veya endoskopik karpal tünel serbestleştirilmesi), Kubital Tünel Serbesteştirilmesi
  • Rekonstrüksiyon: Deri grefti, flep cerrahisi, serbest flep, parmak veya uzvun amputasyonu sonrası replantasyon; vaskülarize ve vaskülarize olmayan kemik grefti, parmak nakli
  • Deformite Düzeltme: Yanlış kaynamış kırıklar, kontraktürler,
  • Madelung deformitesi, yanık sonrası kontraktürler, serebral palsi, romatoid artrit, Dupuytren kontraktürü
  • Doğuştan gelen durumlar: Sindaktili, makrodaktili, başparmak hipoplazisi (pollisizasyon)
  • Dejeneratif Durumlar: Artrit, Kienbock Hastalığı, başparmak bazal eklem artriti (1. CMC Artriti), Tetik Parmak, DeQuervain Hastalığı

Mikrocerrahi nedir?

Mikrocerrahi, adından da anlaşılacağı gibi, mikroskop yardımıyla   gerçekleştirilen  bir cerrahi işlemlere verilen isimdir. Özel mikroskopların kulladnılmdıığ mikrocerrahi ameliyatlarından ameliyat sahasının görüntüsünün büyütülmesiyle  detaylı inceleme ve müdahale imkanı oluşur

Mikrocerrahi ne için kullanılır?

Mikrocerrahi, çapı genellikle 1 milimetrenin altında olan kan damarları ve sinirler gibi çok küçük yapılara ait sorunları çözmek için uygulanan bir cerrahi tekniktir

 Hasar görmüş cilt, kas ve dokuların rekonstrüktif operasyonları , sinir onarımı, sinir greftleme, kan damarı onarımı, damar greftleme, vücudun bir bölgesinden diğerine doku transferi, kopan parmak ya da uzuvların yeniden onarılması ( replantasyon )gibi  belirli işlemleri yapmak için mikrocerrahi teknikleri kullanılır.

Mikrocerrahi nasıl gerçekleştirilir?

Mikrocerrahide, cerrah, vücut yapısını doğrudan bakmak yerine bir mikroskop aracılığıyla gözlemleyerek operasyonu gerçekleştirir. Cerrahlar, bu ince yapıları onarırken özel operasyon mikroskopları ve hassas aletler kullanır. Bazı mikrocerrahi işlemleri, cerrahların kullnadığı yüksek büyütme gücüne sahip özel gözlükler ( loop,) kullanarak yapılmaktadır.

El cerrahisi nedir?

12 senedir elini ve parmaklarını yukarı kaldıramayan hastamız elini normal kullanmaya başladı

Apert Sendromu

Apert Sendromu, nadir görülen genetik bir hastalıktır . FGFR2 (Fibroblast Growth Factor Receptor 2) genindeki mutasyon sonucu gelişen bu sendromda, vücudun normal gelişimi bozulmuştur. Genellikle, kafatası, yüz, eller ve ayaklarda belirgin şekil bozuklukları ile kendini gösterir. Bu sendromun temel özelliği, vücuttaki bazı kemiklerin normalden daha erken kaynaşması ve bu durumun çeşitli anatomik bozukluklara yol açmasıdır. Apert Sendromu ellerin ve ayakların simetrik ve ağır formda sindaktili durumu ile giden kraniyosinostoz durumlarından (kafa kemiklerinin birleştikleri yerden erken kapanması) biridir. Kraniyofasyal  anomaliler arasında kraniyosinostoz, oküler hipertelorizm ve orta yüzde hipoplazi (gelişme geriliği) sık görülür. Apert Sendromu olan hastalarda simflangizm (parmak eklemlerinin yapışık ve hareketsiz durumda olması) ve simetrik kompleks ve bilateral sindaktililer (yapışıklıklar) nedeni ile el fonksiyonu kısıtlıdır.

Daha nadir olarak %5’ten az sayıda hastada omuz ve dirsek sinostozu nedeniyle omuzda da hareket kısılılığı görülebilmektedir.

APERT SENDROMU SEBEBİ NEDİR VE HANGİ DURUMLARDA GÖRÜLÜR?

65000 canlı doğumda 1 görülme olasılığı mevcuttur.

Apert Sendromunda FGFR2 (Fibroblast Growth Factor Receptor 2) gibi genetik mutasyonlar, Otozomal Dominant kalıtım rol oynamaktadır. Genetik mutasyonların ağırlığı ekstremitelerdeki deformitelerin ağırlığı ile doğru orantılıdır.

Apert sendromu tanısı nasıl konulur?

Hastanın pediatrist, tıbbi genetik ve cerrah tarafından değerlendirilmesi, fizik muayene, röntgen ve tomografi gibi radyolojik görüntülemelerinin incelenmesi sonucunda konulur.

Apert sendromu sınıflaması nasıl yapılır?

Van Heest Sınıflamasına göre Apert Eli 3 tipe ayrılır.

Tip 1:

En sık görülen hafif formudur. 1 ve 2. Parmak aralığında basit sindaktili mevcuttur. 2,3 ve 4. Parmaklarda kemik ve yumuşak dokuyu içeren sindaktili (yapışıklık) mevcuttur. 4. Ve 5. Parmak arasında basit sindaktili mevcttur.  Diğer parmak eklemlerinin aksine 5. Parmak DIP (distal interfalangeal eklemde minimal hareket açıkılığı mevcuttur. Radyal klinodaktili (parmakta eğrilik) görülebilir.

Tip 2:

Başparmaktada yapışıklık olması nedeniyle Tip 1’den daha ağır bir formdur. Başparmak ve işaret parmağı arasında sadece yumuşak doku içeren, kemik içermeyen sindaktili (yapışıklık) mevcuttur. Tip 1’deki gibi 2,3 ve 4. Parmaklarda kemik ve yumuşak dokuyu içeren sindaktili (yapışıklık) mevcuttur ve metakarpal kemiklerle de ilişkili olabilmektedir.  4. Ve 5. Parmak arasında kompleks sindaktili mevcuttur. Avuç içi konkav bir görünümdedir.

Tip 3 :

En az görülen ve en ağır formudur. 1, 2, 3 ve 4. Parmaklar arasında hem kemik hem de yumuşak doku içeren kompleks füzyon (birleşme) mevcuttur. Bazı vakalarda başparmak ve işaret parmağı ayırt edilememektedir. 4 ve 5. Parmaklar arasında genelde basit ve komplet sindaktili (yapışıklık) mevcuttur.

‘Apert eli’ anatomisi

Apert eli, Apert sendromunun bir parçası olarak elin anatomik yapısındaki ciddi değişiklikleri ifade eder. Apert sendromunda genellikle el ve parmaklarda gelişimsel bozukluklar görülür. Bu bozukluklar, elin anatomik yapısında belirgin değişikliklere neden olabilir.

Apert Eli Anatomisi

Apert sendromunda, ellerde ve parmaklarda yaşanan gelişimsel bozukluklar şu şekilde özetlenebilir:

  1. Parmakların Kaynaşması (Sindaktili):
    • Apert sendromunun en yaygın özelliği, ellerdeki parmakların birbirine kaynamasıdır. Bu duruma sindaktili denir.
    • Parmaklar genellikle 2. ve 3. parmaklar, 3. ve 4. parmaklar arasında kaynaşabilir.
    • Kaynaşma, deri veya kemik üzerinde olabilir. Bazen, sadece derinin kaynaşması, bazen de kemiklerin birleşmesi söz konusu olabilir.
  2. Kısa Parmaklar ve Kısmi Eksiklikler:
    • Apert sendromu olan bireylerde parmaklar genellikle kısa ve incelmiş olabilir.
    • Bazı parmaklar, diğer parmaklardan daha kısa olabilir veya tamamen eksik olabilir. Örneğin, bazen baş parmak (poliks) veya küçük parmak (serçe parmağı) gelişmeyebilir.
  3. Çarpık Parmaklar:
    • El parmakları genellikle düz değildir. Genetik bozukluk nedeniyle, parmaklarda belirgin çarpıklıklar olabilir.
    • Parlak eklemler veya diğer parmak eklemlerinde fleksiyon deformiteleri de görülebilir.
  4. Fistül ve Damar Anormallikleri:
    • Ellerdeki damar yapıları da normalden farklı olabilir. Damarlar bazen anormal şekilde genişleyebilir ya da daha ince olabilir.
    • Yine, cilt altı dokularında da anormallikler olabilir.
  5. Elin Güçsüzlüğü:
    • Elin kas yapısı, parmak kaynaşması ve diğer anatomik bozukluklar nedeniyle, genellikle normalden daha zayıf olabilir.
    • Elin fonksiyonel kullanımı sınırlanabilir, çünkü parmaklar düzgün hareket edemez ve elin kavrama yeteneği azalmış olabilir.

Ne zaman tedavi edilir?

Genellikle cerrahi müdahale gerektirir. Özellikle kafatası ve yüz deformitelerinin düzeltilmesi, parmak kaynaşmalarının ayrılması ve eklem hareketliliğinin artırılması amacıyla cerrahi işlemler yapılır. Ayrıca, fiziksel terapi ve estetik düzeltmelerle hastaların yaşam kalitesi iyileştirilebilir. Hastanın el deformitesine eşlik eden kraniyofasyal veya diğer konjenital deformitelerinin anesteziye engel bir durum teşkil etmemesi durumunda, 6. Aydan itibaren yapışıklıkların açılması önerilmektedir. Yapışıklıkların açılması ameliyatının hemen sonrasında hastanın el fizyoterapisi ile el fonksiyonlarının optimize edilmesi hedeflenir.

Tedavide amaç nedir?

Cerrahi müdahale ile kaynaşan parmaklar arasındaki boşluklar anatomik olarak düzeltilir. Bu sayede, parmakları birbirinden ayırmak ve her parmağın bağımsız hareket etmesi amaçlanır. Cilt greftleri kullanılarak, yeni parmak aralıkları oluşturulabilir. Cilt grefti, genellikle sağlıklı bir bölgeden alınarak yapışıklık olan bölgeye yerleştirilir. Bu sayede parmaklar arasındaki boşluklar artırılır ve elin fonksiyonu iyileştirilir.

Eklemlerin hareket etmesi sağlanarak, elin kavrama gücü ve ince motor becerileri yeniden kazandırılabilir

Ayrıca elin estetik görünümü düzeltilmeye çalışılır. Parmakların daha doğal bir şekilde ayrılması, cilt greftlerinin düzgün bir şekilde yerleştirilmesi ve iyileşme süreciyle ilgili olarak estetik düzeltmelerin yapılması sağlanabilir

Nasıl tedavi edilir ?

Apert Sendromu multidisipliner tedavi edilmesi gereken bir durumdur. Cerrahi, pediatri, genetik, anestezi, fizik tedavi alanında uzman bir ekip gerektirir. Radyografik değerlendirme ve fizik muayene sonrası elin fonksiyonu değerlendirilir, tedavi amaçları gözden geçirilir. Ebeveynler tarafından yapılabilecek pasif eklem hareket açıklığı arttırılması için egzersizler önerilir ve en erken dönemde başlanır.

Cerrahi tedavi; ele fonksiyonellik kazandırmak amacıyla parmaklar arasındaki hafiften ağır forma kadar olabilecek sindaktili (yapışıklık) ayrılmasını, parmak aralıkların oluşturulmasını, kemik sinostozlarının (yapışıklık) tedavisini içermektedir. Cerrahi tedavi, tüm parmaklarda yapışıklık mevcut ise, parmaklarda ve ciltte dolaşım problemi gelişmesini önlemek için birden fazla aşamalı olarak planlanmaktadır.

Aşamalı planlanan ameliyatların 5-6 yaşlarına kadar tamamlanması hedeflenir.

Ameliyat sonrası nelere dikkat edilmelidir?

Operasyon sonrasında el fizyoterapisi önerilir, çeşitli oyun ve aktivitelerle hastanın elini kullanması teşvik edilir, kaba ve ince kavrama, kıstırma gibi el hareketlerinin yapılması, fonksiyonların optimize edilmesi hedeflenir.

Parmak yapışıklılığı sindaktili nedeniyle opere edilen minik hastamızın ebeveyn görüşleri

Doğuştan fazla başparmak nedeni ile opere edilen hastanın görüşleri

Yarık El ve Yarık Ayak

Yarık el nedir ?

Ektrodaktili olarak da bilinen, elde V şeklinde bir yarık deformitesinin oluştuğu, elin orta kısmındaki parmaklarda eksiklik görülen veya şekil bozukluğu oluşturan patolojik ek kemiklerin varolabildiği doğumsal bir el anomalisidir. Parmaklarda eksiklik en sık elin orta kısmında görülür. Daha nadiren de başparmak ve serçe parmak kısmında meydana gelebilir. Serçe parmak(5.parmak) her zaman mevcuttur. Erkeklerde beş kat daha fazla sıklıkta görülür. Yaklaşık 90 bin doğumda bir görülmektedir. Tek elde ortaya çıkabileceği gibi, her iki elde de görülme olasılığı mevcuttur. Hastaların büyük çoğunluğunda yarık el deformitesine yarık ayak deformitesi de eşlik eder.

Yarık el sebebi nedir ?

Embriyolojik gelişim esnasında elin yumuşak doku ve kemik yapılarında merkezi büyüme ve gelişmeyi sağlayan basamaktaki problem nedeniyle görülür. Eli oluşturacak olan tomurcuk yapılarında mutasyon veya defekt nedeniyle el yarık gelişir. Tam olarak nedeni açıklanamamakla beraber ailesel geçişli olabilmektedir. Ailesel geçişli olgular otozomal dominant olarak bilinmektedir.

Tanı nasıl konulur ?

Doğumdan sonra yapılan fizik muayenede parmaklarda eksiklik veya sindaktili (yapışık parmaklılık) olması nedeniyle elde V şeklinde bir açıklık tespit edilir. Aynı zamanda ayakta da görülebilir.

Gözlerde anomali, konjenital kalp hastalıkları, yarık damak dudak, yarık ayak, sağırlık ve diğer ekstremitelerde kemik ve eklem anomalileri eşlik edebilir. Bu konjenital anomaliye en sık eşlik eden sendrom EEC (ektrodaktili, ektodermal displazi, yarık) sendromudur. EEC sendromunda yarık el veya ayak, nazo-lakrimal kanal tıkanıklığı, yarık dudak – damak, ürogenital anomaliler, iletim tipi işitme kaybı, mandibulofacial dizostos görülebilir.

Yarık el sınıflaması nasıl yapılır?

Manske ve Halikis Sınıflaması

Tip 1: Başparmak ve işaret parmağı arasındaki aralık normaldir.

Tip2a: Başparmak ve işaret parmağı arasındaki aralık hafif derecede daralmıştır.

Tip 2b: Başparmak ve işaret parmağı arasındaki aralık ağır derecede daralmıştır.

Tip 3: Başparmak ve işaret parmağı arasında sindaktili (yapışıklık parmaklılık) mevcuttur.

Tip 4: İşaret parmağındaki kemik yapılar mevcut değildir ve başparmak ve işaret parmağı arasındaki boşluk yarık deformitesi ile birleşmiştir.

Tip5: Başparmak yapıları kaybolmuş, başparmak ve işaret parmağı arasındaki boşluk tamamen yok olmuştur.

Yarık el ne zaman tedavi edilir ?

Deformite zamanla kötüleşeceğinden hastalar bir yaşına kadar tedavi edilmelidi. Operasyon genel anestezi altında gerçekleştirilir. r. Malformasyonun düzeyine bağlı olarak ileriki dönemlerde ek operasyonlar planlanır. Planlanan ek ameliyatlar yaklaşık 6 ay arayla yaklaşık 2 yaş veya hasta okula başlamadan tamamlanmalıdır.

Yarık el tedavisinde amaç nedir?

Tedavde amaç öncelikle mevcut yarığın kapatılarak elin fonksiyonel şekilde kullanılabileceği biçide deformitenin düzeltilmesi ve kozmetik açıdan tatmin edici bir görünüme ulaşılmasıdır .Bununla birlikte elin İnce motor hareketlerini, kıstırma ve kavrama gibi hareketleri yapabilmesi için başparmak ve işaret parmağı arasında fonksiyonel bir boşluk oluşturulması ,El ve parmak kemiklerinin stabilizasyonunun sağlanması ve parmaklar? daki deformitelerin düzeltilmesi amaçlanır.

Yarık el nasıl tedavi edilir ?

Yarık el cerrahi yöntemlerle tedavi edilir. Cerrahi yarığın kapatılmasından ibaret değildir, vakanın özelliklerine ve ağırlığına göre şekillenir. Eğer başparmak ve ikinci parmak arasındaki aralık dar veya gelişmemişse bu yapının rekonstrüksiyonu mutlaka gereklidir. Cilt ve eldeki kemikler yeniden düzenlenir ve sabitlenir. Anormal görünümde olan parmaklardaki deformasyonlar düzeltilir. Başparmak eksikliği mevcutsa parmak nakli yapılabilir.

Ameliyatın en önemli endikasyonu yarıkta yatay kemik varlığıdır, bu kemiğin varlığı büyüdükçe yarığı genişletmesi nedeniyle tehlikelidir.

Parmaklara işlevsellik ve iyi görünüm kazandırmak amacıyla yatay kemik çıkarılması, sindaktili varsa yapışık parmakların ayrılması, altıgen şekilli flep ile parmak arası oluşturulması ve Z plasti ile yarık kapatılması ameliyatları yapılabilir.

Ameliyat sonrası nelere dikkat edilmelidir ?

Ameliyatta parmak kemikleri teller ile stabilize edilir ve 6 haftalık bir alçı tedavisi uygulanır. Bu sürede alçının çıkarılmaması ve yara bakımının düzgün yapılması önemlidir.

Ameliyatın uzun dönem sonucunda çocuğun nesneleri parmaklarıyla kavrayabilmesi, sıkıştırabilmesi ve serbest bırakabilmesi beklendiğinden uygun şekilde rehabilitasyon uygulanması önemlidir. Yarık el ve ayak hastaları hem sosyal hem de pskikolojik olarak durumdan etkilenmektedir. Fizik tedavi ile, çocuğun elini kullanmayı sakınmaması için çeşitli oyunlarla desteklenmeli, günlük aktivitelerine entegre edilmelidir.

Yarık Ayak

Doğumsal olarak ayakta metatars, bilek ve parmakların yokluğu nedeniyle yarık mevcuttur. Genelde iki taraflıdır. Ayak yarığının tedavisindeki esas amaç yürümede sorun ve ağrı olmaması, hastanın ayakkabı giyebilmesi, görünümün estetik açıdan düzeltilmesidir. Ayakta da eldeki gibi altıgen ve üçgen flepler planlanarak yarık kapatılması ameliyatları yapılmaktadır.

Doğuştan yarık el nedeni ile ameliyat ettiğimiz hastamızın ebeveyn görüşleri

Doğumsal El Şekil Bozukluğu Yarık El Nedeni ile Takip ve Tedavi Edilen Hastanın Ebeveyn Görüşleri

Dogumsal el hastalıkları sonrası tedavi beklentileri

Skafoid Kaynamaması(nonunion -psödoartroz)

Skafoid kaynamaması, bileğinizdeki 8 kemikten biri olan skafoid adı verilen küçük bir kemiğin kırıldıktan sonra düzgün şekilde iyileşmemesi durumudur. Kaynama süreci, kemiğin kırılmasından sonra bir araya gelip düzgün şekilde iyileşmesi anlamına gelir. Ancak bazı durumlarda, özellikle kırık yerinin kan dolaşımının zayıf olduğu bölgelere yakın olması gibi faktörler nedeniyle kaynama gerçekleşmez. Bu kemik, bileğinizin sorunsuz bir şekilde hareket etmesini sağladığı için önemlidir. El bileğinin iki karpal sırası arasında düzeni oluşturan bu kemik eğer doğru şekilde iyileşmezse, zamanla ağrı, sertlik ve hatta kireçlenmeye yol açabilir.

Skafoid kırıklarına nasıl tanı konulur?

Skafoid kırıkları genellikle başlangıçta şiddetli ağrılarla kendini göstermez. Kırık sonrası hafif ağrı, özellikle el bileği çevresinde, genellikle diğer hafif yaralanmalarla karıştırılabilir. Ayrıca, kırık bazen zamanla daha belirgin hale gelir, bu da tanıyı zorlaştırabilir.

Skafoid kemiği, el bileğinin derinlerinde yer alan ve anatomik olarak zor görünen bir kemiktir. İlk röntgen çekildiğinde kırık çoğu zaman görünmeyebilir, çünkü kırık, kemiğin yalnızca bir kısmını etkileyebilir veya kemik tamamen kaymamış olabilir. Ayrıca, skafoid kemiğinin belirli bölgelerinde kan akışı sınırlıdır, bu da kaynamayı ve iyileşmeyi zorlaştırabilir.

Küçük ve mikroskobik kırıklar bile başlangıçta sadece hafif ağrı veya bileklerde hassasiyet gibi belirtilerle kendini gösterebilir. Kimi zaman insanlar bu belirtileri önemsemezler ve daha büyük bir soruna dönüşene kadar tedavi edilmez.

ilek ağrısının daha yaygın sebepleri (burkulma, tendon iltihabı, vb.) skafoid kırığı ile karıştırılabilir. Kırığın başlangıçta doğru teşhis edilmemesi, tedavi sürecinin gecikmesine yol açabilir.

Skafoid kaynamaması ne gibi belirtiler gösterir?

Skafoid kaynamaması genellikle el bileği ve parmaklarda sürekli ağrı, el bileğinde hareketlerde zorluk ve kısıtlanma , bilekte şişlik ve hassaiyet yaratabilir. Zaman içinde el bileğindeki ağrı şiddetlenerek hastanın hayataını olumsuz yönde etkileyebilir.

Skafoid kaynamamasında tedavi nasıl yapılır ?

Skafoid kaynamamanın tedavisi, kemiğin ne kadar süredir kırık olduğuna, kan dolaşımının zarar görüp görmediğine ve semptomların ne kadar şiddetli olduğuna bağlıdır.

Cerrahi Olmayan Tedavi

Bazı durumlarda, özellikle hasta yaşlıysa veya bileğini fazla kullanmıyorsa, cerrahi olmayan yöntemler denenebilir. Bu tedavide hastaya bileğini sabit tutması ve kemiğin iyileşmesine yardımcı olması için bir alçı veya atel önerilir. Ancak kemiğin uzun süredir kırık olduğu durumlarda bu yöntem çoğunlukla başarılı olmaz ve ameliyat ile tedavi seçeneği dü*şünülür.

Skafoid kaynamaması ameliyatla tedavi

Skafoid kaynamamanın tedavisinde en yaygın yöntem cerrahidir. Özellikle kırığı uzun süre önce oluşan ve sürekli ağrı şikayeti olan hastalar ile günlük hayatta elini aktif olarak kullanan bireylerde cerrahi tedavi ön planda düşünülmelidir.

Ameliyatta kemiğin kırılan ve kaynamayan bölgesi bulunarak zaman içinde oluşmuş sert dokular temizlenir. Kemiğin doğru pozisyona getirilmesi için gerekli düzeltmeler yapılır. Bu aşamada çoğlunlkla kırık hattında taze kemik dokusu koyarak kaynamanın hızlandırılması amaçlanır. Kullanılacak taze kemiki dokusu vücudun başka bir yerinden (genellikle dirsekten veya el bileğinden ) alınarak kırık hattına taşınır. Alınan bu dokuya kemik grefti adı verilir. Buna kemik grefti denir. İki türü vardır:

Damarsız Kemik Grefti: Skafoidin kan dolaşımı bozulmamış, damar yapısının hala sağlam olduğu düşünülüyorsa bu tür greft kullanılırç iyiyse kullanılır. Kemik grefti, kırık parçaların bir araya gelmesine yardımcı olur. Özellikle kemiğin içi her iki parçada yeterince boşaltıldıktan sonra araya yerleştirilen kemik greftinin fiksasyonu ile kaynama sağlanmaya çalışılır.

Damarlı Kemik Grefti : Skafoidin kan dolaşımı zarar görmüşse ,kemiği besleyen damarlar artık çalışmıyorsa bu greft tercih edilir. Greft, iyileşmeyi artırmak için küçük bir kan damarı içerir. Kemik dokunun periost denen üst zarı ile beraber kan damarları korunarak kaldırılması va kırık hattına taşınıp kırık arasına uygun şekilde yerleştirildikten sonra tespiti sağlanır.

Kırık uçları temizlenip kırık hattı doğru pozisyona getirildikten sonra araya taze kemik dokusu içeren kemik greftleri uygun şeilde yerleştirilir ve tüm parçaların iyileşme tamamlanıncaya kadar sabit bir şekilde durabilmesi için tespit edilir. Kemik tespiti için genellikle vidalar veya teller kullanır. Yaygın olarak kullanılan bir vida türü, “başsız kompresyon vidasıdır. Bu vida, kemik parçalarını bir arada tutar ve kemiklerin doğru pozisyonda iyileşmesine yardımcı olur. Aynı zamanda kırık hattına oluşturulan kompresyon nedeni ile kırık kaynaması sağlanmaya çalışılır. Bazı durumlarda kırık tespiti için teller de kullanılabilir.

Artroskopik (kapalı kameralı sistem)ile  Skafoid Kaynamama Tedavisi

Artroskopik skafoid kaynamama tedavisi, skafoid kemiğinin kırık sonrası iyileşmemesi durumunda minimal invaziv bir cerrahi kapalı kameralı yöntemle tedavi edilmesi işlemidir. Artroskopi, küçük kesilerden sokulan bir kamera ve özel aletler kullanılarak yapılan bir cerrahi tekniktir. Bu yöntem, açık cerrahiye kıyasla daha az doku hasarı, daha az ağrı ve daha hızlı iyileşme süresi sağlar.

Artroskopik tedavi küçük kesilerle yapıldığı için doku hasarı azdır. Açık cerrahiye göre daha az ağrıya neden olur. İyileşme süreci daha hızlıdır. Küçük kesiler nedeniyle daha az iz kalır. Artroskopik kamera sayesindeel bileğindeki tüm yapıların incelenmesi mümkün olur ve hasarlı yapıların tespit ve tamiri yapılabilir.

Hangi durumlarda artroskopik tedavi tercih edilir ?

Artroskopik tedavi, skafoid kırığının iyileşmemesi (nonunion), kırık bölgesinde minimal yer değiştirme (deplase) olması ,avasküler nekroz (AVN) olmaması veya erken evrede olması ve hastanın genel sağlık durumunun uygun olması durumlarında tercih edilebilir.

. İşlem sırasında açık cerrahiye benzer şekilde kırık bölgesindeki ölü veya hasarlı dokular ve kemik yüzeyleri tazelenir ve kırık bölgesine dirsek ve el bileği bölgesinden alınan kemik grefti yine kapalı yöntemler ile yerleştir. Bu sayede kırık parçalar arası boşluklar taze kemik dokusu ile doldurularak iyileşme süreci desteklenir. Kırık parçaları bir arada tutmak için başsız kompresyon vidaları veya teller kullanılır ve kemiklerin doğru pozisyonda kaynamasını sağlanır. İşlem sırasında artroskopik kamera ile kırık bölgesi sürekli izlenir ve doğru hizalamanın sağlandığından emin olunur. Gerçekleştirilen tüm işlemler kapalı yöntemle olduğundan çevredeki yumuşak dokulara hasar verilmeden iyileşme süreci hızlandırılmış olur.

 Artroskopik skafoid kaynamama tedavisi başarı şansı erken evre skafoid kaynamamalarda ve avasküler nekroz olmayan vakalarda daha yüksektir.

 İleri derecede avasküler nekroz (AVN) olan hastalar, skafoid kemiğinde ciddi yer değiştirme veya çökme olan vakalar, bilekte ileri derecede artrit (SNAC evre 3-4) olan hastalar kapalı kameralı sistem ile tedavi için uygun hastalar değildir.

Artroskopik tedavi, özellikle genç ve aktif hastalar için avantajlıdır. Daha az doku hasarı, daha hızlı iyileşme ve daha az skar oluşumu gibi avantajları nedeniyle tercih edilir. Ancak her hasta için uygun olmayabilir; tedavi kararı, doktorunuz tarafından detaylı bir değerlendirme sonrası verilir.

Artroskopik skafoid kaynamama tedavisi, modern cerrahi tekniklerin avantajlarını kullanarak skafoid kırıklarının iyileşmesini sağlayan etkili bir yöntemdir. Eğer skafoid kaynamama teşhisi konulduysa, bir el cerrahisi uzmanına danışarak artroskopik tedavinin sizin için uygun olup olmadığını öğrenebilirsiniz.

Skafoid kaynamama sorunu için kurtarma Ameliyatları:

Eğer skafoid kaynamaması uzun süredir varsa ve artrit veya başka hasarlara neden olduysa ve yukarda bahsedilen ameliyatla için uygun olmayan bir hasta ise daha karmaşık ameliyatlar gerekebilir. Bunlara kurtarma ameliyatları denir.

Proksimal Sıra Karpektomi (PRC)

Bilek kemiklerinin bir kısmının çıkarılmasıyla ağrıyı azaltmak ve hareketi iyileştirmek için en sık kullanılan yöntemlerden biridir.

Dört Köşe Füzyonu:

Skafoidin çıkarılması ve kalan kemiklerin birleştirilerek bileğin stabilize edilmesi amaçalanır Genelde el bileği hareket kısıtlılığı oluşturabilmesi ve kemikler arasında kaynama gerektirmesi nedeniyle uzun alçı dönemi ihtiyacı vardır.  Bizim merkezimi.zde daha az uygulanan bir tekniktir.

Bilek dondurma ameliyatı ( artrodez)

Bilek kemiklerinin tamamen birleştirilmesiyle ağrıyı ortadan kaldırmak amacıyla yapılır Ağır iş yapan genç hastalarda uygun tedavi seçeneğidir.

 Skafoid kaynamama sorununa ait ameliyatlardan  sonra bilek genellikle 6 ila 8 hafta boyunca bir alçı veya atelle sabitlenir. Bu süre boyunca bileğinizi ağır aktivitelerde kullanmaktan kaçınmanız gerekir. Alçı çıkarıldıktan sonra, bilek hareketini ve gücünü geri kazandırmak için fizik tedavi önerilir. Düzenli kontroller ve görüntüleme testleri (röntgen veya BT taramaları gibi) yapılarak kemiğin iyileştiğinden emin olunur.

Ameliyatın başarı oranı genellikle yüksektir. Erken tedavi edilen vakalarda yüksek oranlarda  iyileşme ve kaynama sağlanır. Ancak kemik uzun süredir kırıksa veya kan dolaşımı zarar görmüşse başarı şansı daha düşüktür. Bazı durumlarda ek ameliyatlar gerekebilir.

Skafoid kaynanama ameliyatı riskli midir?

Her ameliyatta olduğu gibi, bazı hastalarda ameliyat sorası sorunlar oluşabilir. Kemiğin düzgün şekilde iyileşmemesi görülebilir. Kan dolaşımının zarar görmesi, bu da kemiğin bir kısmının ölmesine (avasküler nekroz) neden olabilir. Bilekte kireçlenme ve hareket kısıtlılığı olabilir. Yine ameliyatta kullanılan vidalar veya tellerle ilgili sorunlar görülebilir.

Skafoid kaynamamasını önlemenin anahtarı erken tedavidir. Bilek yaralanmanız varsa ve skafoid kırığından şüpheleniyorsanız, hemen bir doktora görünmeniz önemlidir. Erken teşhis ve tedavi, komplikasyonları önleyebilir ve normal aktivitelerinize daha hızlı dönmenize yardımcı olabilir.

Skafoid kaynamama ciddi bir durumdur, ancak doğru tedaviyle çoğu kişi iyileşebilir. Ameliyat genellikle kemiğin iyileşmesi için gereklidir ve iyileşme süreci zaman ve sabır gerektirir. Eğer bilek ağrınız varsa veya bilek yaralanması geçmişiniz varsa, bir el cerrahisi uzmanına görünerek tanı ve tedavi almak önemlidir

Skafoid kırığı nedeni ile ameliyat ettiğimiz hastamızın görüşleri

Skafoid kırığı nedeni ile ameliyat ettiğimiz hastamızın görüşleri

Çocuklarda skafoid kırığı

Scafoid kırığı nedeni ile ameliyat ettiğimiz hastamızın görüşleri

Skafoid kırığı kapalı yöntem ile tedavi edilen hastanın görüşleri l

Skafoid kırığı kapalı yöntem ile tedavi edilen hastanın görüşleri

Skafoid kırığı kapalı yöntem ile tedavi edilen hastanın görüşleri

Scafoid kırığı nedeni ile kapalı yöntem ile tedavi edilen hastanın görüşleri

Skafoid kırığı kapalı yöntem ile tedavi edilen hastanın görüşleri

Skafoid kırığı nedeni ile ameliyat ettiğimiz hastamızın görüşleri

Skafoid kırığı nedeni ile kapalı yöntem ile tedavi edilen hastanın görüşleri

Skafoid kırığı

Skafoid kırığı alçı uygulaması olmadan tedavi yapılabilir mi

Skafoid kırığı nedeni ile opere edilen hastanın ameliyat sonrası görüşleri

Kapalı kameralı yöntem ile tedavi edilen skafoid kırığı olan hastamızın görüşleri

Skafoid kırığı sonrası hasta görüşleri

Postür nedir ve neden önemlidir?

Postür, vücudun duruş şeklidir ve vücut bölümlerinin birbirine göre dizilişini ifade eder. Doğru postür, omurganın doğal eğriliklerini korur ve kaslar, kemikler ve eklemler üzerinde minimum stres oluşmasını sağlar. İyi bir postür hem estetik hem de sağlık açısından büyük önem taşır; kas-iskelet sistemi sağlığını korur, ağrıları önler ve vücut dengesini sağlar.

Ayrıca, enerji verimliliğini artırır, nefes almayı kolaylaştırır ve organların düzgün çalışmasına katkıda bulunur. ağrıların ve yaralanmaların önlenmesine, solunum ve sindirim sistemlerinin optimal çalışmasına katkıda bulunur. Kötü postür ise uzun vadede ağrılar, deformasyonlar ve hareket kısıtlılıklarına yol açabilir. Günlük yaşamda doğru duruş alışkanlıkları geliştirmek, uzun vadede sağlığımızı korumaya yardımcı olur ve yaşam kalitemizi artırır.

 Postür bozukluklarının sebepleri nelerdir?

En yaygın nedenleri arasında uzun süreli yanlış oturma, hareketsiz yaşam tarzı ve teknolojik cihazların yanlış kullanımı yer alır. Masa başında çalışanlar ya da öğrenciler, uzun saatler boyunca bilgisayar karşısında yanlış pozisyonlarda oturduklarında, omurga üzerinde aşırı baskı oluşur. Bunun yanı sıra, cep telefonlarını göz hizasının altında tutmak, boyun ve omuz kaslarında gerginliğe ve ağrıya yol açabilir. Ayrıca, fiziksel aktivitenin yetersizliği kasları zayıflatır ve vücut dengesini bozar, bu da postür bozukluklarına neden olabilir.

Duruş bozuklukları vücudumuzu nasıl etkiler?

Kötü postür öncelikle kas-iskelet sisteminde kronik ağrılara yol açabilir. Özellikle boyun, sırt ve bel bölgelerinde görülen ağrılar, sürekli yanlış duruşun bir sonucudur. Bu ağrılar, kişinin yaşam kalitesini düşürebilir ve günlük aktivitelerini kısıtlayabilir. Ayrıca, duruş bozuklukları solunum ve sindirim sistemlerini de olumsuz etkileyebilir. Örneğin, kambur duruş, akciğerlerin yeterince genişlemesini engelleyebilir ve solunum kapasitesini azaltabilir. Sindirim sistemi ise karın bölgesinin sıkışması nedeniyle olumsuz etkilenebilir, bu da mide ve bağırsak problemlerine yol açabilir.

Postür bozukluklarını nasıl önleyebiliriz?

Kötü duruşu önlemek için birkaç etkili yöntem uygulanabilir. İlk olarak, doğru oturma ve ayakta durma pozisyonlarını öğrenmek önemlidir. Bilgisayar karşısında çalışırken, omurganın dik ve doğal eğriliğinde olması gerekir. Ayrıca, düzenli aralıklarla ayağa kalkmak ve kısa egzersizler yapmak, kasların gerginliğini azaltır ve postürün korunmasına yardımcı olur.

Uyku pozisyonu da omurga sağlığı üzerinde etkilidir. Sırt üstü yatarken dizlerinizin altına bir yastık koymak veya yan yatarken bacaklarınızın arasına bir yastık yerleştirmek, omurganın doğal eğriliğini korur ve duruş bozukluklarının oluşmasını engeller. Ayrıca, uygun bir yastık ve yatak seçimi omurga sağlığını destekler.

Fiziksel aktivite de postür bozukluklarını önlemede kritik bir rol oynar. Düzenli egzersiz yapmak, kasların güçlenmesini sağlar ve vücudun dengesini korur. Yoga ve pilates gibi egzersizler, omurga sağlığını destekler ..Ağırlık antrenmanları da kas kuvvetini artırarak kötü duruşun düzeltilmesine katkıda bulunabilir.

Günlük hayatta postürümüzü nasıl koruyabiliriz?

Günlük hayatta dikkat edilmesi gereken birkaç nokta vardır. Doğru ayakkabı seçimi, ayak ve bacakların hizalanmasını sağlar ve omurga üzerinde olumlu bir etki yaratır. Yüksek topuklu ayakkabılardan kaçınmak ve destekleyici ayakkabılar tercih etmek önemlidir. Ayrıca, ağır çantaların tek omuzda taşınmaması, omurga üzerinde asimetrik baskıyı azaltır. Çantaların her iki omuza eşit şekilde dağıtılması, omurganın dengede kalmasına yardımcı olur.

Postür bozuklukları tedavi edilebilir mi?

Evet, tedavi edilebilir. Tedavi süreci, bozukluğun türüne, şiddetine ve nedenine bağlı olarak değişir. Genellikle, tedavide fizik tedavi, egzersiz programları ve ergonomik düzenlemeler gibi konservatif yaklaşımlar kullanılır. Tedaviside bir fizyoterapistten destek almake çalışmak, doğru ve etkili bir tedavi süreci için oldukça önemlidir. Fizyoterapistler, duruş bozukluklarının nedenlerini ve vücuttaki etkilerini anlayarak, hastaya özel tedavi planları oluştururlar. Altta yatan kas dengesizlikleri, eklem kısıtlılıkları veya omurga üzerindeki sorunlarını belirleyip, bunlara yönelik hedefe odaklı egzersizler ve terapiler uygularlar. Fizik tedavi seansları, kasları güçlendirmeye, esnekliği artırmaya ve omurganın doğru hizalanmasını sağlamaya yönelik özel egzersizleri içerir. Düzenli egzersiz ve doğru duruş alışkanlıklarının geliştirilmesi, postür bozukluklarının düzeltilmesine yardımcı olabilir. İleri vakalarda veya altta yatan ciddi bir neden varsa, cerrahi müdahale gerekebilir. Erken teşhis ve tedavi, daha iyi sonuçlar elde edilmesini sağlar.

Postür bozuklukları hangi yaş gruplarını etkiler?

Her yaş grubunu etkileyebilir, ancak özellikle çocuklar, ergenler ve masa başı çalışan yetişkinler arasında yaygındır. Çocukluk ve ergenlik döneminde, yanlış duruş alışkanlıkları kemik gelişimini olumsuz etkileyebilir ve kalıcı postür bozukluklarına yol açabilir. Yetişkinlerde ise masa başında uzun saatler geçirmek, omurga sağlığını tehdit eden başlıca faktördür. Yaşlı bireylerde ise kasların zayıflaması ve eklem sorunları, omurga sağlığının bozulmasına neden olabilir.  

Felç ve spastisite tedavisi -Hiperselektif Nörektomi

Spastisite Nedir ?

Spastisite, merkezi sinir sisteminde meydana gelen hasar sonucu vücudumuzdaki kasların aşırı kasılması ve sertleşmesi durumudur.

Bu, kasların normal hareketini zorlaştırmakta ve dolayısıyla kaslarımızın motor becerilerini kısıtlamaktadır. Spastisitenin en yaygın nedenleri arasında serebral palsi ( beyin felci), inme, omurilik yaralanmaları ve multipl skleroz (MS) yer alır.

Beyin felci ( serebral palsi), doğuştan gelen bir hastalık olup beyin gelişimindeki bozukluklar nedeniyle motor kontrol kaybı yaşanır. Bu durum, çocukluk döneminde kas sertliği ve spastisite ile kendini gösterir. Omurilik yaralanmaları da spastisitenin bir başka yaygın nedenidir. Omurilikteki hasar, sinirlerin düzgün çalışmasını engeller ve kasların aşırı kasılmasına yol açar. MS gibi hastalıklar ise sinirlerin koruyucu kılıfının hasar görmesiyle meydana gelir ve bu da sinir iletiminin bozulmasına, dolayısıyla spastisiteye neden olur.

 Bunun yanı sıra, inme (felç-stroke) spastisitenin başlıca nedenlerinden biridir. İnme, beyinde kan akışının aniden kesilmesiyle ortaya çıkan bir durumdur. Beyin damarlarında bir tıkanıklık veya kanama kan akımının kesilmesine neden olmakta ve bu da  beyindeki motor sinirlerin hasar görmesine yol açmaktadır. Hasar gören sinirler kaslara sürekli olarak anormal elektriksel sinyaller göndererek kasların gevşemesine izin vermeden devamlı bir  kasılma halinde kalmasına sebep olmaktadır. .Normal iletilmeyen sinyaller nedeniyle  sinyallerin normal şekilde iletilmemesi, kasların gevşemesini engellenmekte ve kaslarda sertlik ve spastisite  meydana gelmektedir.

Felç tedavisi- Beyin felci geçirmiş hastalarda el fonksiyonlarının düzeltilmesi

İnme sonrası spastisite, genellikle kollar ve bacaklarda görülür ve kaslarda aşırı sertlik, ağrı ve hareket kısıtlılıkları ile kendini gösterir. Zamanla  hastaların günlük yaşam aktiviteleri zorlaşabilir, yürümeleri kısıtlanır, denge sorunları ortaya çıkar. Spastik kaslar, genellikle aşırı gerilmiş ve sert hale gelir, bu da kaslardaki ağrı ve hareket zorluklarına neden olur. Kasların bu şekilde aşırı kasılması, vücutta deformitelere yol açabilir ve eklemlerde kalıcı hareket kaybına neden olabilir. Özellikle bacaklardaki spastisite, ayak bileği ve diz eklemlerinin normal hareketini engelleyebilir, bu da yürüme zorluklarına ve postür bozukluklarına yol açar ve eklemlerde şekil bozukluğu oluşturan deformiteler gözlenebilir.

İnme sonrası spastisitenin tedavisinde birkaç yaklaşım bulunmaktadır.

Tedavi süreci, hastanın spastisitesinin şiddetine, etkilenen kas gruplarına ve genel sağlık durumuna göre kişiselleştirilir.

Fizik tedavi, spastisitenin tedavisinde önemli bir rol oynar. Spastik kaslar üzerinde yapılan esneme, güçlendirme ve hareketlilik artırma çalışmaları, kasların gevşemesine yardımcı olabilir. Düzenli fizik tedavi , kas sertliğini azaltabilir, eklem hareketliliğini artırabilir ve hastaların günlük aktivitelerini daha bağımsız bir şekilde yapmalarına yardımcı olabilir.

İlaç tedavisi de spastisiteyi yönetmenin önemli bir yoludur. Kas gevşetici ilaçlar, spastik kasların gevşemesini sağlamak için kullanılabilir. Ayrıca, botulinum toksini (Botoks) enjeksiyonları da spastisite tedavisinde kullanılan etkili bir yöntemdir. Botoks, spastik kaslara uygulandığında, sinir uçlarındaki anormal uyarıları bloke eder ve kasın gevşemesini sağlar. Ancak, botoks tedavisinin etkisi geçicidir ve belirli aralıklarla yenilenmesi gerekir.

Bunun dışında cerrahi müdahaleler de spastisite tedavisinde önemli yeri vardır. Özellikle inme sonrasında spastisite çok şiddetli olduğunda ve ilaç tedavisi ya da fiziksel terapi yeterli olamayacak kadar etkisiz kaldığında, cerrahi yöntemler devreye girebilir. Kas kesileri, tendon uzunlatma veya sinirlerin belirli bölgelerinin serbest bırakılması gibi cerrahi prosedürler, spastisiteyi hafifletebilir ve kasların normal fonksiyonlarını geri kazandırabilir.

Son yıllarda hiperselektif nörektomi (HSN) gibi yenilikçi cerrahi teknikler de spastisitenin tedavisinde kullanılan etkili bir tekniktir.

Hiperslektif Nörektomi nedir ?

HSN, motor sinirlerin hedeflenip, spastik kasların aşırı kasılmalarını engellemek için sinir dallarının ayrılması işlemidir. Bu teknikte bir motor sinirin her bir dalı , kas ile bağlantı yaptığı nöromüsküler kavşağa kadar takip edilerek ayırılı ve kasılması istenmeyen kas liflerine giren dallar kesilir.  Bu teknik, spastik kasların kontrolsüz kasılmalarını azaltmak ve hareket kabiliyetini artırmak için kullanılan ileri düzey bir yöntemdir.

Hiperselektif nörektomi avantajları nelerdir ?

Hiperselektif nörektomi (HSN), spastisite tedavisinde kullanılan oldukça etkili bir cerrahi tekniktir ve spastik kasların aşırı kasılmalarını hedef alarak tedavi sürecini optimize eder. Bu yöntemin en büyük avantajlarından biri, motor sinirlerin her bir dalını hassas bir şekilde hedeflemesidir. Bu sayede yalnızca spastisitenin kaynağı olan sinirler kesilir, çevre dokulara zarar verilmeden tedavi yapılır. Böylece daha doğru ve güvenli bir müdahale sağlanır.

HSN’nin bir diğer önemli avantajı, uzun süreli iyileşmeler sağlayarak, hastaların fonksiyonel kapasitesini artırmasıdır. Kasların gevşemesi ve aşırı kasılmaların engellenmesi, hastaların günlük yaşam aktivitelerinde belirgin bir iyileşme yaratır ve motor becerilerde gelişim sağlar.

Ayrıca, HSN daha az dokuya zarar vererek yapılır, bu da iyileşme sürecinin hızlanmasına yardımcı olur ve komplikasyon riskini azaltır. Bu yöntemin bir diğer artısı, spastisiteye yönelik doğrudan bir müdahale sunmasıdır. Sadece problemli sinirler hedef alındığından, sağlıklı dokular zarar görmeden tedavi gerçekleşir. Bu da hastaların kas fonksiyonlarının mümkün olduğunca korunmasını sağlar.

Hiperselektif nörektomi (HSN) uygulandıktan sonra, hastaların kol veya bacaklarına alçı yapılmaz. Bu da, HSN’nin önemli avantajlarından biridir çünkü prosedür, kasları gevşetmek için doğrudan motor sinir dallarına müdahale eder ve bu süreçte kaslar ve eklemler doğal hareketliliğini korur. Alçı uygulamasına gerek olmaması, iyileşme sürecini hızlandırır ve hastanın daha hızlı fonksiyonel rehabilitasyonuna olanak tanır. Böylece, hastalar tedavi sonrası daha hızlı bir şekilde hareket etmeye başlar ve fiziksel terapiye daha erken odaklanabilirler. Bu, hastaların günlük aktivitelerini daha çabuk normale döndürmelerine yardımcı olur.

Son olarak, HSN, hastanın ihtiyaçlarına göre özelleştirilebilir ve belirli kas gruplarına yönelik olarak uygulanabilir. Bu kişiselleştirilmiş yaklaşım, tedavinin daha etkili ve hedef odaklı olmasına olanak tanır. Bu nedenle, HSN, spastisite tedavisinde önemli bir alternatif sunar ve diğer tedavi yöntemlerinin yetersiz kaldığı durumlarda tercih edilebilir.

Hiperselektif Nörektomi Kimlere uygulanır ?

Hiperselektif nörektomi (HSN), genellikle spastisite ve buna bağlı deformiteler yaşayan hastalara uygulanır. Ancak, bu cerrahi müdahale herkes için uygun değildir. genellikle  şu durumlardaki hastalar bir tedavş yöntemi olarak düşünülebilir.

  1. Inme (Stroke) Sonrası Spastisite: Özellikle inme geçiren bireylerde,kol veya bacak kaslarındaki aşırı kasılmalar ve spastisite, hareket kabiliyetini ciddi şekilde kısıtlayabilir. HSN, bu durumu tedavi etmek için etkili bir seçenek olabilir.
  2. Beyin Felci (Serebral Palsi): Doğuştan gelen motor bozukluklar nedeniyle kaslarda spastisite gelişen beyin felci hastaları, kas sertliğini ve deformiteleri azaltmak amacıyla HSN’den fayda görebilir.
  3. Omurilik Yaralanmaları: Omurilikteki travmalara bağlı bacak kaslarında aşırı kasılmalar , yürüyüş bozukluğu ve eklem deformiteleri olan hastalar  , HSN ile tedavi edilebilir
  4. Multipl Skleroz (MS): MS gibi nörolojik hastalıklar sonucu ortaya çıkan kalıcı eklem kısıtlılıkları ve eklem  spastisitesi , HSN ile tedavi edilebilir.
  5.  
  6. Kalıcı Spastisite ve Deformiteler: Fiziksel terapi, ilaç tedavisi veya diğer cerrahi tedavi yöntemlerine yanıt vermeyen, kalıcı spastisite ve eklem deformiteleri yaşayan hastalar HSN için uygun olabilir.

.Tedaviye karar verirken, hastanın genel sağlık durumu, spastisitenin seviyesi ve diğer tedavi seçeneklerine verdiği yanıtlar dikkate alınır

HSN, oldukça hassas ve deneyim gerektiren bir cerrahidir. Sinir dallarının doğru şekilde hedeflenmesi ve ayrılması için yüksek düzeyde mikrocerrahi beceri ve deneyim gereklidir. Bu nedenle, cerrahiyi gerçekleştiren kişinin, özellikle mikrocerrahi konusunda uzmanlaşmış bir hekim olması çok önemlidir.

Serebral palsi nedeni ile parmak ucunda yürüme şikayeti ile hiperselektif nöroktomi yapılan hasta

Felç( stroke)  sonrası elde aşırı kasıllma nedeniyle  hiperselektif nörektomi uygulanan hasta

Ayak ucunda yürüme şikayeti nedeniyle hiperselektif nörektomi uygulanan hastanın 3. Hafta kontrolü

Serebral palsi nedeni ile hiperselektif nörektomi yapılan hastamızın ebeveyn görüşleri

Felç sonrası el ve kolda kasılma nedeniyle hiperselektif nörektomi uygulanan hastamızın görüşleri

Skapular Diskinezi

Skapular Diskinezi Nedir?

Skapular diskinezi, kürek kemiğinin (skapula) hareketlerinde anormal bir modelin ortaya
çıkmasıyla karakterize edilen bir durumdur. Skapula, omuz eklemi için bir temel görevi görür
ve kolun hareketlerine yardımcı olur. Normalde, skapula ve omuz arasındaki ilişki oldukça
hassas bir dengededir ve bu denge, kolların serbestçe hareket etmesini sağlar. Ancak, bu
denge bozulduğunda, skapular diskinezi olarak bilinen durum ortaya çıkar. Skapular
diskinezi, omuz ve skapulanın uyumlu hareket etmemesinden kaynaklanır ve genellikle omuz
ağrısı, fonksiyon kaybı ve yaralanma riskinde artışa neden olur.

Skapular Dizkinezi Sebepleri Nelerdir?


Skapular diskinezi’nin gelişiminde birçok faktör rol oynar. Bu faktörlerin başında kas
dengesizlikleri, sinir hasarları, postür bozuklukları ve omuz yaralanmaları gelir. Skapulanın
düzgün hareket etmesini sağlayan kaslar arasında dengesizlikler oluştuğunda, skapula
normal hareket paternini kaybedebilir. Özellikle serratus anterior, trapezius ve rhomboid
kaslarının zayıflığı veya gerginliği, skapular diskineziye neden olabilir. Bu kasların yetersiz
aktivasyonu, skapulanın yanlış hizalanmasına ve hareketlerinde bozulmalara yol açabilir.
Skapula çevresindeki kas gruplarının bir kısmı aşırı gergin olabilirken, diğerleri zayıflamış
olabilir, bu da dengesiz bir hareket paternine neden olur. Bu dengesizlikler zamanla artarak,
skapulanın normal fonksiyonunu tamamen kaybetmesine yol açabilir.


Sinir hasarları da skapular diskinezide önemli bir rol oynar. Uzun thoracic sinirinin hasar görmesi,
serratus anterior kasının zayıflamasına ve bunun sonucunda skapulanın anormal hareket
etmesine neden olabilir. Bu durum, “winging scapula” olarak bilinen ve skapulanın anormal
bir şekilde dışa doğru çıkıntı yaptığı bir durumu da beraberinde getirebilir. Sinir hasarları,
genellikle doğrudan travmalar, cerrahi müdahaleler ya da sinirin sıkışması sonucu ortaya
çıkar ve bu durumlar yaratılan baskının derecesine bağlı olarak, skapulanın hareketlerini
ciddi şekilde etkileyebilir.

Postür bozuklukları da skapular diskineziye katkıda bulunur. Özellikle masa başında uzun
süre oturmak gibi kötü postür alışkanlıkları, skapular kaslarda gerginliğe ve dengesizliklere
yol açabilir. Omuzların öne doğru yuvarlandığı, başın öne doğru eğildiği duruşlar, skapulanın
pozisyonunu etkileyerek diskineziye zemin hazırlayabilir. Modern yaşam tarzı, bu tür postür
bozukluklarının yaygınlaşmasına neden olmuş, bu da skapular diskinezi vakalarının
artmasına yol açmıştır. Kötü postür zamanla omuz eklemi ve çevresindeki kasların
normalden farklı çalışmasına neden olur, bu da skapulanın doğal hareket paternini bozar.
Omuz yaralanmaları, skapular diskinezi gelişimini tetikleyen bir diğer önemli faktördür.
Rotator cuff yırtıkları, labrum yaralanmaları veya omuz çevresindeki diğer yaralanmalar,
skapular diskineziye yol açabilir. Yaralanmalar sonrası omuz hareketliliğini kaybeden kişiler,
skapular kasları yeterince kullanamadıkları için bu durum gelişebilir. Yaralanmalar ayrıca
skapula ve omuz arasındaki dengeyi bozarak, anormal hareket paternlerine yol açar. Tedavi
edilmemiş veya tam olarak iyileşmemiş omuz yaralanmaları, uzun vadede skapular
diskineziye neden olabilir.

Belirtileri nelerdir?


Skapular diskinezi, genellikle omuz ağrısı ile ilişkilendirilir, ancak belirtiler kişiden kişiye
değişiklik gösterebilir. En yaygın belirtiler arasında omuz ağrısı, hareket kısıtlılığı, kas
yorgunluğu, skapulanın anormal hareketi ve hissetme kaybı yer alır. Skapular diskinezi,
omuz bölgesinde genel bir ağrıya neden olabilir. Bu ağrı, omuz hareketleri sırasında, özellikle
de kolun yukarı kaldırılması veya yana açılması sırasında daha belirgin hale gelir.
Skapulanın anormal hareketleri, omuz ekleminin tam hareket açıklığını kısıtlayabilir. Bu
durum, günlük aktivitelerde zorluk yaşanmasına neden olabilir. Örneğin, saç tarama, giyinme
veya bir nesneyi yüksek bir raftan alma gibi basit aktiviteler bile zorlaşabilir.

Skapular kaslardaki dengesizlikler ve zorlanmalar, kas yorgunluğuna yol açabilir ve bu
yorgunluk, özellikle uzun süreli aktiviteler sırasında belirgin hale gelir. Gözle görülür bir
şekilde, skapula omuz hareketleri sırasında normalden farklı bir şekilde hareket edebilir.
Örneğin, skapula omuz hareketleri sırasında aşırı yükselir veya omurga boyunca dışa doğru
çıkar. Sinir hasarı varsa, skapular bölge çevresinde his kaybı veya karıncalanma gibi
nörolojik belirtiler de ortaya çıkabilir.

Skapular Diskinezi tanısı nasıl konulur ?


Skapular diskinezi, genellikle bir fiziksel değerlendirme ile teşhis edilebilmektedir. Hastanın
skapula hareketlerini gözlemleyerek ve omuz hareket açıklığını değerlendirerek tanı
koyabilir. Ayrıca, omuz kaslarının gücünü test etmek ve olası sinir hasarlarını değerlendirmek
için çeşitli testler uygulanabilir. Bazen, altta yatan nedenleri daha iyi anlayabilmek için
manyetik rezonans görüntüleme (MRI) veya ultrason gibi görüntüleme teknikleri de
kullanılabilmektedir. Bu testler, skapulanın ve omuz ekleminin anatomik yapısını ve olası
yaralanmaları değerlendirmek için önemli bilgiler sağlar.

Skapular Diskinezi tedavisi nasıl yapılır ?


Skapular diskinezi tedavisi, altta yatan nedenlere ve semptomların şiddetine bağlı olarak
değişir. Tedavi, genellikle konservatif yöntemlerle başlar ve bu yöntemler genellikle başarılı
sonuçlar verir. Skapular diskinezi tedavisinin temelini fizik tedavi oluşturur. Fizik tedavi,
skapular kasların güçlendirilmesine, esnekliğin artırılmasına ve postürün düzeltilmesine
odaklanır. Serratus anterior, trapezius ve rhomboid kasları gibi spesifik kas gruplarını hedef
alan egzersizler, skapular kontrolü yeniden sağlamaya yardımcı olabilir. Bu egzersizler,
kasların kuvvetlenmesini ve uyumlu bir şekilde çalışmasını sağlarken, aynı zamanda skapula
ve omuz arasındaki hareket uyumunu yeniden kazandırmayı hedefler.
Ayrıca hastaların, günlük yaşamlarındaki postürlerini düzeltmeleri teşvik edilir. Bu, uzun
süreli masa başı çalışmalarında ergonomik düzenlemeler yapmayı, doğru oturma
pozisyonları kullanmayı ve düzenli aralar vermeyi içerir. Skapular diskineziye bağlı ağrıyı
azaltmak için anti-inflamatuar ilaçlar veya ağrı kesiciler kullanılabilir. Buz uygulamaları da
iltihaplanmayı ve ağrıyı azaltmada etkili olabilir. Bazı durumlarda, skapular diskinezi cerrahi
müdahale gerektirebilir. Konservatif tedavinin yetersiz kaldığı durumlarda veya sinir
sıkışması durumunda cerrahi tedavi düşünülebilmektedir.

Omuz Anatomisi ve Biyomekaniği

Omuzda üç eklem vardır. Glenohumeral eklem, akromioklaviküler eklem, skapulotorasik eklem. Ana omuz eklemi 2 kemikten oluşur. Kol kemiği (humerus) ve kürek kemiği (skapula). Omuzdaki diğer eklem köprücük kemiği ile kürek kemiği arasındadır ve akromioklaviküler eklem olarak adlandırılır.

Bu eklemlerin kemik uçları kıkırdak ile kaplıdır. Omuz eklemini oluşturan kol kemiğinin yuvarlak başı ile kürek kemiğinin glenoid denilen eklem yüzeyleri geniş hareket açıklığı boyunca eklem kıkırdağı ile kaplıdır. Bu eklem bir top-yuva eklemidir. Büyük bir top küçük yuva arasındaki uyumsuzluk labrum denilen halka biçiminde bir esnek kıkırdak ile giderilir. Kürek kemiğinin omuz ekleminin üstünü örten ve köprücük kemiği ile eklem yapan çıkıntısına akromion denilir. Akromioklaviküler eklem hareketi çok az, küçük yüzeyli bir eklemdir.

Omuzdaki iki eklemi kapsül kapatır. Kapsül çevresinde bağlar, kemikleri birbirine bağlayarak sabitliği sağlar. Özellikle akromioklaviküler eklemde sabitlik tamamen bağlar tarafından sağlanır. Sabitlik için omuz kuşağı kaslarının tendonları ile pazu (biceps) adalesinin uzun başının tendonu çok önemli fonksiyona sahiptir.

Kürek kemiğinden kaynaklanan 4 kısa adalenin tendonları birleşerek omuz eklemini üst-ön-arkadan çevrelerler. Omuz fonksiyonlarından önemli kısmını gerçekleştiren bu tendon yapıya rotator manşon (rotator cuff) adı verilir. Rotator manşon kürek kemiğinin acromion adı verilen çıkıntısı ile omuz başı arasındaki 1-1.5 cm lik aralıkta uzanır. Rotator manşon üzerinde acromionla arasında bursa (subacromial bursa) denilen bir kesecik bulunur. Bu kesecik son derece yumuşak çeperlidir ve içinde ürettiği kayganlaştırıcı sıvı ile rotator manşonun direkt kemikle ilişkisini keser ve kaygan-yumuşak-güvenli bir yatak sağlar. Ayrıca kürek kemiği ile sırt arasındaki eklem skapulatorasik eklem adını alır ve omuz eklem kompleksi içinde mütalaa edilir.

BİYOMEKANİĞİ

Omuz eklemi kol ile gövde arasında oldukça mobil ve dinamik bir eklemdir. Eklemin üç boyuttaki hareketi vücudun her bölgesine ulaşabilmeyi sağlar. Omuz eklemi, glenohumoral eklem, akromioklavikuler, sternoklavikuler eklem ve skapulotorasik ekIemden oluşan bir komplekstir. Bu eklemlerden en mobil olanı skapula ile glenoid arasındaki glenohumoral eklem olup, üç boyutta hareketi vardır (Şekil 1). Humerus eklem yüzü supero-medial yerleşimde hemisferik yapıdadır. Bunun karşısında küçük, sığ, bir glenoid fossa mevcuttur. Glenoid fossa, humerus başının ancak %50’sini, eklem yüzünün ise ancak 1I3ünü kaplar. Buna karşın eklem yüzü fibrokartilaginöz bir Iabrum ile genişlemiştir. Bu Iabrum, glenoid-humerusbaşı ilişkisini %75 vertikal ve %56 transvers olarak arttırır. Bu sayede omuz ekleminin hareket sınırlarında herhangi bir kısıtlama olmaksızın stabilite sağlanır.

Şekil 1 : Omuz kompleksini oluşturan eklemler.1. sternoklaviküler eklem, 2. akromioklaviküler eklem, 3. glenohumeral eklem,4. skapulotorasik eklem  

Omuz ekleminin istirahat pozisyonu, kolun vücudun yanından sarktığı durumdur. Detaylı analizler bu duruşu, erkeklerde +2,5°(Abd) ve -1 O(Add) arasında vermektedirler. Kadınlarda bu değer +5,2° abduksiyon ve +3,5° adduksiyon arasındadır.

Hareket:

Omuz hareketi; elevasyon, internal-eksternal rotasyon ve horizontal fleksiyon ve ekstansiyon olarak ele alınır.

 Elevasyon:

Teorik olarak vücut yanındaki kolun yukarı kaldırılması 1800 lik bir harekettir. Ancak bu erkeklerin %4’ü, kadınların ise %28’inde mümkündür. Erkeklerde ortalama değer 167″, kadınlarda ise 171 °di. Posterior elevasyon ise ortalama 600 ‘dir. Kolun elevasyonu kompleks bir harekettir.

Bu hareket üç planda incelenmelidir:

a. Hareket düzlemi

b. Skapulo-humoral ritm

c. Rotasyon merkezi

a. Hareket düzlemi:

 Nötral elevasyon skapula düzleminde gerçekleşir. Bu düzlem, vücut düzlemi ile 300 lik açı yapar. Bu açı humerus başının 30° retroversiyonu ile kompanse edilir. Açı ölçümü interkondiler düzlem ile humerus başı arasında yapılır. (Şekil 2).

Fleksiyon, sagital planda elevasyondur. Fleksiyonda humerus başı glenoide oblik olarak durur. inferior eklem kapsülü elevasyonda gerilir ve kendi üzerine döner .

Abduksiyon, koronal planda elevasyondur. Bu hareketin yapılabilmesi dış rotasyonla birlikte mümkündür (Codman’ın paradoksal hareketi). Aksi halde büyük tüberkül akromionla sıkışmaya( impingement) girer ve hareketi engeller. Dış rotasyon ile büyük tüberkül akromiondan kaçar. Ancak yine de bu aralık fazla değildir ve fornix yapı kalınlaşması halinde sıkışma oluşabilir (Şekil 3). Abduksiyonun elevasyondan geniş bir hareket alanına sahip olması , skapuler harekete bağlıdır.

b. Skapulo-humeral ritm:

Total elevasyon glenohumoral eklem ve skapulotorasik hareket kombinasyonu ile gerçekleşir. Kabaca bu oran 2:1 ‘dir. Glenohumeral eklem 60° fleksiyona ve 300 abduksiyona geldikten sonra skapula harekete ve fonksiyona katılmaya başlar. Bu derecelerden sonra skapula ve glenohumoral eklem hareketleri senkronize bir biçimde devam eder. Çeşitli otörler glenohumeral/skapula hareket oranı 2:1 , 2,5:1 ve 1,25:1 olarak verilmiştir. Ortalama değer 1,5:1 ‘dir.

Genelde her 3° glenohumoral harekete 2° skapula hareketi katılır. Elevasyon hareketi, skapuler ve glenohumoral olmak üzere komponentlere ayrılırsa o zaman bu hareketin aslında konstant olmadığı görülür. Skapuler hareketin terminal ara denilen 120° ve üstünde çok yavaşladığı ve kaybolduğu görülür. Bu nedenle “overhead pozisyonunda” akromionla humerus arasında potansiyel bir sıkışma vardır .

    (Şekil 2: Omuz eklemi hareket düzlemleri. Nötral elevasyan skapular planda yapılan elevasyonlar)

c. Rotasyon merkezi (Drehmoment)(instant center)

Humerus başı ile glenoid arasındaki hareket kayma ve yuvarlanma kombinasyonu şeklindedir. intraartiküler deplasman radyolojik çalışmalarda ilk 30° elevasyonda 3mm olarak gösterilmiştir. Ancak bununla beraber yuvarlanma glenohumoral eklemin tek hareketi değildir. Aynı zamanda eklemde kayma hareketi de olur. Ancak Iabrum bir “deep socket” tarzında humerus başını içerde tutarak santralize eder ve kayma efektinin etkisini göstermesine engelolur.

Glenohumoral rotasyon merkezi KAPANDJI’ye göre iki tanedir. Birinci merkez 0°-50° arasında etkin olurken, ikincisi 50°-90° arasında etkilidir. Ancak diğer yazarlar, gleno-humeral rotasyon merkezinin humerus rotasyon merkezinden sadece 5mm oynadığını, bu nedenle gleno-humeral eklemin “balı in socket” eklem olarak ele alınması gerektiğini belirtmektedirler.

Ağrılı omuz vakalarında, humerus başının hereketinin ve rotasyon merkezi değişmelerinin %50 oranınde patolojik olarak bulunduğu bildirilmektedir.

Skapula daha kompleks bir hareketler zinciri yapmaktadır. ilk 600 ye kadar skapula yerinde kalır ya da merkezini değiştirmeden minimal rotasyon yapar. Rotasyon merkezi 120° ye kadar spina skapuls üzerindeyken bu derecelerin üstünde glenoide doğru yer değiştirir.

Akromioklaviküler ve sternoklaviküler eklem hareketlerine bakıldığında da bu hareket düzleminin glenoide doğru yer değiştirdiği gözlenebilir. Akromioklavikular eklem hareketi özellikle 120° elevasyondan sonra artmaktadır. Klavikulanın üç boyutlu harekete izin vermesi skapula rotasyonu ve kolun tam elevasyonu için şarttır.

iç ve dış rotasyonlar, glenohumoral eklem hareketleri olup kapsülün laksitesine ve kolun durumuna bağlıdır. Maksimal rotasyon hareketi kol adduksiyonda iken yapılır. 180° olan bu hareketin %60’1( 108°) dış rotasyondur. Kol 90° abduksiyona getirildiğinde bu hareket alanı 120° iner ve iç rotasyon hareketin daha fazlasını içerir. Maksimal elevasyon yada fleksiyonda, ratasyon mümkün değildir.

Horizontal fleksiyon/ekstansiyon hareketi 180° olup bu hareketin %24’ü horizontal ekstansiyondur.Hareket humerus başının eklem yüzeyi ile sınırlıdır.

Ekleme binen yükler:

iki kas grubu kolun hareketi esnasında ekleme kompresyon ve makaslama kuvvetleri bindirir. Bu kas grupları m. deltoideus ve ratator manşettir. Kolun elevasyonu ile m. deltoideus vertikal pozisyondan horizontal pozisyona geçer. Bu değişim kompresyon ve makaslama kuvvetlerinde de değişmeye yol açar. Bilindiği gibi, m.deltoideus ‘un proksimal yapışma yeri eklem dışında olup (klavikula, akromion ve spina skapula), bu üç grup kas humerusta aynı nokla ya yapışırlar . Kolun istirahati durumunda, makaslama kuvveti bütün kas kuvvetinin %89’unu oluşturur ve humerusu vertikal yönde çeker. Bu esnada kompresyon vektörü kas gücünün sadece %45’ini oluşturur. Elevasyon derecesi arttıkça makaslama kuvveti düşer ve kompresyon vektörü artar. 60° abduksiyonda bu iki vektör eşit hale gelir. Bu derecelerin üzerinde kompresyon artar (Şekil 4)

En çok kullanılan kol pozisyonu 45° abduksiyon olup, bu pozisyonda rotator manşet üzerine makaslama kuvveti binmekte ve bu etki rotator manşet ile akromion arasında potansiyel sıkışmaya (impingement) yol açabilmektedir.

    Rotator manşet kasları m. deltoideus ile karşıt çalışmaktadır . Çekiş yönleri horizontal ve kaudaldır . M. supraspinatus fossa supraspinatustan çıkar ve büyük tüberküle yapışı r. Genelde horizontal konumdadır. Glenoid eklem yüzüyle 70° bir açı yapar . Bunun sonucu olarak da kas gücünün %93’ü kompresyon, %4’ü ise makaslama kuvveti gösterir. Diğer üç rotator manşet (infraspinatus,teres minör,subskapularis) ise kaudal çekim gösterir. M.infraspinatus ve m. subskapularis eklem ile 45°, m.teres minör 55°’lik açı yapar. Kaudal yönde kas gücünün %71-82’si oranında etki eder. Bu etki m. deltoideus’un yukarı çeken kuvvetine ters bir kuvvettir.

Kolun abduksiyonu rotator manşet ve m.deltoideus’un uyumlu çalışması ile mümkündür. (Şekil 5).

 Omuzun kas kontrolu:

 Glenohumoral eklem 12 kas tarafından kontrol edilir. Bu 12 kas anatomik olarak üç fonksiyonel gruba ayrılır.

1.yüzeyel grup:

 M.deltoideus’un üç lifinden oluşur. Primer fonksiyonu kolun elevasyonudur. Bu kasa ayrıca m. pektoralis major’un klaviküler kısmı, m. korakobrakialis ve m. bisepsin uzun kolu yardımcı olmaktadır.

 2. Derin grup:

Rotatar manşet , (m. supraspinatus,m. subskapularis , m. infraspinatus ve m. teres minarj; Bunlar kısa kaslar olup, eklemi proksimalden örterler. iki ana fonksiyonları vardır: rotasyon ve stabilizasyon

3. Periferik grup:

Orijinini toraks duvarı ve skapuladan alır. Önde m. pektoralis major’ün sternal bölümü ve arkada m. latissimus dorsi bulunmaktadır. Depresör ve adduktor görevleri vardır.

Simbrakidaktili (Kısa Parmaklılık)

Simbrakidaktili eldeki parmakların normalde olması gerekenden daha küçük
boyutlarda olması ve bu duruma yapışık parmaklılığın (sindaktili) eşlik etmesidir.
Yaklaşık 32.000’de bir görülen bir anomalidir. Erkek bebeklerde daha sık olarak
görülmektedir. Genelde tek taraflı olarak izlenir. Sol el daha sık olarak tutulmaktadır.

Simbrakidaktili Tedavi Yaklaşımları


Simbrakidaktili (Kısa Parmaklılık) Sebebi Nedir ve Hangi Durumlarda Görülür ?

Sebebi tam olarak açıklanamamıştır. Anne rahminde parmak gelişimi esnasında
damarsal bir dolaşım bozukluğu veya yetmezliği nedeniyle oluştuğu düşünülmektedir. Simbrakidatili aynı zamanda göğüs kaslarında gelişme geriliği ile karakterize olan Poland Sendromu’nun da bir parçası olarak görülebilir. Genetik geçişinin olmadığı düşünülmektedir. Hamilelik esnasında madde, sigara ve alkol
kullanımı risk faktörlerinden sayılmaktadır.


Simbrakidaktili (Kısa Parmaklılık) Tipleri Nelerdir?

Deformitenin ağırlık derecesine göre tiplere ayrılır.
-Kısa parmaklılık: Başparmak normal görünüme sahiptir fakat diğer parmaklarda
kısalık, katılık veya yapışıklık görülebilmektedir. En sık görülen simbrakidaktili tipidir.


-Oligodaktilik Simbrakidaktili: Bu tipte sadece başparmak ve serçe parmak
bulunmaktadır. Diğer parmaklar gelişmemiştir.


-Monodaktilik Simbrakidatili: Başparmak tam gelişmiş olarak görülür. Diğer
parmaklarda kemik, kas ve yumuşak doku eksiklikleri veya tam yokluk görülmektedir.


-Peromelik Simbrakidaktili: Parmakların tam yokluğudur.


SİMBRAKİDAKTİLİ (Kısa Parmaklılık) Tanısı Nasıl Konur?
Tanı doğumdan hemen sonra yapılan muayenede bebeğin parmaklarında az gelişmiş
veya hiç gelişmemiş parmakların bulunması nedeniyle konur. Kısa görünümlü veya
hiç gelişmemiş parmaklara sindaktili (yapışık parmaklılık), eldeki ve önkoldaki diğer
kemiklerde kısalık ve gelişme geriliği eşlik edebilir. Parmaklarda eklem katılığı ve
hareket kısıtlılığı görülür. Kemik boyutu ve gelişimi açısından bilgi sahibi olmak için
röntgen çekilir. Yumuşak doku içeriği, kas ve eklem bağlarının teşhisi için MRI çekilir.
Parmakların hareket açıklıkları muayene edilir.


SİMBRAKİDAKTİLİ (Kısa Parmaklılık) Ne Zaman Tedavi Edilir?


Genel anestezi şartlarına engel olan bir durum yok ise hastalar 1 yaş civarında opere
edilebilir. Anomalinin derecesine göre birden fazla aşamalı ameliyat
gerekebilmektedir.


SİMBRAKİDAKTİLİ (Kısa Parmaklılık) Tedavisinde amaç Nedir?


-İşlevsel bir başparmak oluşturmak
-İnce ve kaba kavrama hareketlerinin sağlanması
-Kozmetik görünüm olarak kabul edilebilir parmaklar ve bir el elde etmek
-Yapışıklıkları açmak ve parmakları birbirinden ayırmak
-Parmak aralarındaki ağ deformitelerini düzeltmek


SİMBRAKİDAKTİLİ (Kısa Parmaklılık) Nasıl Tedavi Edilir ?

Simbrakidaktili tedavisi deformitenin ağırlık derecesine bağlıdır. Hastanın
deformitesininin ağırlığı kas, kemik yapılarındaki eksikliklerinden parmakların tam
eksikliklerine kadar olabilmektedir. Hastada başparmak mevcut fakat diğer parmaklarda az gelişmişlik mevcutsa cerrahi olmayan konservatif tedavi önerilmektedir. Doktor yönetimindeki fizik tedavi ve el terapisi sonucunda hastalar ellerini fonksiyonel olarak kullanabilmektedir.

Cerrahi tedavide; işlevi olmayan parmak kalıntıları eksize edilebilmektedir. İşlevi olmayan parmak veya tırnak yatağı kalıntıları irritasyona veya enfeksiyona yol açabilmektedir. Kavrama hareketini sağlamak adına
parmak yokluklarında ayaktan ele mikrocerrahi teknikleriyle parmak transferleri
yapılmaktadır.

Parmak nakilleri yaklaşık 2-5 yaşları arasında önerilmektedir. Kısa ve az gelişmiş kemiklerde ise kemik nakli ve sonrasında aşamalı uzatma ameliyatları yapılmaktadır. Hareketi geliştirmek amacıyla eklemi çevreleyen bağlar ve tendonlar rekonstrükte edilmektedir. Eklem stablizasyonunu sağlamak için artrodez (eklem
dondurma) ameliyatı yapılmaktadır. Tutma ve kavrama hareketleri için 1. ve 2. veya 1 ve 5. Parmağı oluşturmak adına Omega, kare, dorsal rotasyon flepleri gibi çeşitli flepler yapılabilmektedir.

Sindaktili (yapışıklık) mevcut ise parmaklar uygun flep ve greft teknikleri ile ayrılabilmektedir. Parmak aralarında darlıklar mevcut ise darlıkların açılması ve harekete izin verecek yeni parmak aralığı oluşturulması gerekmektedir.
Parmaklarda eklem açı bozukluğu, tendon yapılarındaki eksiklikler hareketi sağlamak
ve stabilizasyonu korumak için tedavi edilmelidir.


SİMBRAKİDAKTİLİ (Kısa Parmaklılık) Ameliyatı Sonrasında Nelere Dikkat Edilmelidir ?

Hastalara yapılan operasyona göre değişlik göstermek üzere atel ve pansumanlar ile
takip edilen hastalar operasyondan sonraki 1 ay içinde haftada birkaç kere
kontrollere çağırılır. Yara yeri ve kemik iyileşmesi doktor tarafından değerlendirilir.
Fizik tedavi yapılan operasyonun fonksiyonelliğini optimize etmek açısından önerilir.
El kullanma terapisi hastaların ellerini kullanmaktan kaçınmasını önler, yemek yemek,
yazı yazmak gibi günlük aktivitelerin çeşitli oyunlarla desteklenerek yapılmasını
sağlar ve hastanın elin operasyon sonrası haline adapte olmasını hızlandırır.

Operasyon sonrası uzun dönemde hastalarda kemik kaynamasında eksiklik, eklem
sertliği, harekette kısıtlılık veya enfeksiyon gibi komplikasyonlar gelişebilmektedir.

Parmak yapışıklılığı sindaktili nedeniyle opere edilen minik hastamızın ebeveyn görüşleri

Yapışık Parmak (SİNDAKTİLİ) Ameliyat sonrası hasta yakını görüşleri

Yapışık Parmak Sindaktili nedeni ile ameliyat ettiğimiz hastamızın ebeveyn görüşleri

Sindaktili nedeni ile ameliyat ettiğimiz hastamızın ebeveyn görüşleri